2 Ocak 2010 Cumartesi

[Dostluk Girdabi] - Kıssalardan Hisseler

 

Ya Bardak Olacaksın Ya da Göl...
Ustaların çıraklarına, sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yasıyordu.

Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı.

Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi. Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk cıktı.

Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun
yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, döndüğünde yoldan, sıcaktan,
müşterinin tavrından yakınıyordu.
Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu.

Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi.
Çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu da getirdi.
Usta, Simdi o tuzu suyun içine at' dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı.
Sonra usta 'şimdi o suyu iç' dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta 'Nasıldı tadı' diye sordu. Çırak nefretle, 'çok acı' dedi.

Usta çocuğa 'Tuzu yanına al gel, gidiyoruz' dedi. Çırak ustasının peşine takıldı. Bir sure sonra civardaki gölün kıyısına geldiler. Usta çırağa 'Bütün tuzu göle dök' dedi. Çırak söyleneni yaptı.
Usta 'Simdi gölün suyundan iç' dedi. Çırak içti.
'Suyun tadı nasıldı' diye sordu usta. Çırak, 'çok güzeldi' dedi.
'Peki tuzun acısını hissettin mi' diye sordu bu kez de.
Çırak 'hayır' dedi.
Usta çırağı karsısına oturtup anlattı:
'Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütün acısını tattıysan, hayatin bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler, bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana.

Seçim senindir :
Ya bardak olacaksın ya da göl...


Kirpi... 
İncitmeyecek kadar uzak, üşümeyecek kadar da yakin olabilmek... Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.

Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.

Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak
tutması zor olan dikenleri var. Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi
toplanmış, çözüm aramaya başlamış. Tartışa tartışa, nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.

 

Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış.

 

İlk geceki deneyimlerinde bunun ise yaradığını görmüşler.

 

Ama başka bir problem çıkmış ortaya. Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.

 

Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama
bu seferde donmalar meydana gelmiş. Ne var ki, her gece kah uzaklaşa kah yakınlaşa, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.

KISACA ;

 

Bizim de uzun dikenlerimiz var.
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı, bazen de zararlı.
Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.
Ne var ki, sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatin soğuk zamanlarında üşümeyecek
kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz
.
Define...
 Delikanlı, babalarının miras olarak bıraktığı arsaya bir ev yapmayı plânlıyordu. Fakat arsa, sadece bir ev yapabilecek genişlikteydi ve en büyük erkek çocuk olmasından ötürü burası ona yakışırdı.

Delikanlı, “Allah vergisi” dediği açık gözlülüğü ile kısa bir süre sonra bütün işleri halletti ve diğer kardeşlerinin saflığından faydalanarak arsayı üzerine geçirdi.

 

Ancak her zamanki parasızlığı ile evi nasıl tamamlayacağını kara kara düşünüyordu. Sonunda ona da bir çözüm buldu. Arsayı olduğu gibi evi de bedavaya getirecek, yakınlarından alacağı ödünç paraları inşaat malzemesine yatıracaktı. Enflasyon canavarı, nasıl olsa borçlarını bir kaç yıl içinde silip süpürür ve kendisini bedavadan ev sahibi yapardı.

 

Delikanlı, hangi arkadaşlarını daha kolay aldatabileceğini düşünürken, evin temel kazısını da bedavaya halletmenin yollarını arıyordu. Çünkü arsa, yer yer kayalık bir zemine sahipti ve kazma işi çok para tutacaktı.O halde, buna da bir çözüm gerekiyordu. Sonunda, dedesinden kalan el yazması Kur’ân’ın arkasındaki boş sayfayı kopartarak oraya bir define haritası çizmeye başladı. Evi düşündüğü yer, arsadaki dört büyük ağacın tam ortasıydı. Çizeceği haritada, köyün tarihî çeşmesine bitişik olan arsasını tarif edecek ve ağaçların arasında müthiş bir hazine bulunduğunu belirtecekti. Kendini bildiği günden beri babasıyla birlikte define aramaya gittiği ve kazmadık yer bırakmadığı için, bu tür haritaların inceliklerini gayet iyi hatırlıyor, çizgi ve işaretlerle donatılan yıpranmış bir haritanın, köy kahvesindeki acemi definecileri çılgına çevireceğini adı gibi biliyordu. İşini büyük bir itinayla tamamladıktan sonra, haritayı kahvehane masalarından birinin altına koyup oradan uzaklaştı.

 
 Delikanlı, iki gece sonra arsasına gittiğinde, tahmin ettiği manzara ile karşılaştı. Uzaktan görebildiği kadarıyla üç-dört adam, gecenin soğuğuna ve inceden inceye yağan yağmura aldırmadan harıl harıl çalışıyor ve haritada tarif edilen ağaçların arasını kazıyordu. Delikanlı, daha sonraki gecelerde de tekrarlanan bu operasyonu uzaktaki bir ağacın altına kaykılmış vaziyette seyrederken, bütün mal varlıklarını eriten definecilikten ilk defa birşeyler kazanmanın sevinciyle türküler mırıldanıyordu.

 

Delikanlı, tamamlanmak üzere olan temel kazısını görmek için arsasına gittiğinde, daha da keyiflendi. Haritada tarif ettiği yer, sanki bir iş makinasıyla kazılmış ve arsayı bir kanser gibi saran büyük kayalar, tam istediği gibi parçalanarak arsa kenarına istiflenmişti. Böylelikle temel duvarları için gerekli olan malzeme de hazırlanmış oluyordu. Bir sigara tüttürmek için o kayalardan birine oturduğunda, sağa sola atılan kırık küpleri ve adamların gözünden kaçan tek bir altını görerek bulunduğu yere yığıldı.

 

O gün bütün şehir, dört ağaç arasından çıkartılan küpler dolusu define haberiyle çalkalanıyordu.

                                                                          

Cüneyt SUAVİ


Neme Lâzım Be Sultânım!

   Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayal eder.

Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayal eder, günün birinde ‘Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı’ diye derin derin düşünmeye başlar...

 
  Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahya Efendi’ye gönderir... “Sen İlahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olurda izmihlale uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir. Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa bir bakıma içinden çıkılmaz bir hal alır:  - Neme lazım be Sultan’ım! Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir mana veremez. Yahya efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?”

 

Nihayet kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:

- Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!

- Sultan’ım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.

- İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘neme lazım be Sultan’ım’ demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi bir anlam çıkarıyorum.

- Sultan’ım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de ‘neme lazım’ deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir...

 

Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir âlime memleketinin sahip olduğu için Allah’a şükreder.


__._,_.___
* Tiyatro, Gezi, Gurme ve Fotograf forumlarini ziyaret ettiniz mi?
http://forum.dostlukgirdabi.com/
* Sevdiklerinize ve dostlariniza eKart gönderin
http://ekart.dostlukgirdabi.com/
* ePosta adresiniz bounce (geri dönme) durumuna dustugunuzde ne yapabilirsiniz? Bakiniz http://www.dostlukgirdabi.com/content/view/11/25/

KURALLARIMIZ
1 - Gunde en fazla 3-4 eposta gönderiniz.
2 - Göndereceginiz eposta boyutunun 500 Kb'i gecmemesine özen gösteriniz..   
3 - Virus, truva icerebilen exe vs. uzantili dosya iceren, ahlak kurallarina uymayan ve reklam amacli gönderiler yayinlanmayacaktir.
4 - Gönderdiginiz epostalarinizda "<<< >>>>" gibi isaretlerin olmamasina özen gösteriniz, veya okunmasini daha rahat hale getiriniz.
5 - G�nderilen iletilerle ilgili sorumluluk gönderene aittir. Elestirilerinizi lutfen gönderene yapiniz.
6 - ePostaniz yayinlanmamissa mutlaka daha önce yayinlanmistir ya da grup duzenine uygun degildir.

Tesekkurler,
Dostluk Girdabi
http://www.DostlukGirdabi.com
.

__,_._,___

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder