Fazil Say'in babasi, Say Yayinlari'nin sahibi yayinci Ahmet Say'i yazisi...(Bugunku Cumhuriyet'ten...13.02.2011) Atatürk, Alaturka Müziği Yasakladı mı? Ahmet SAY Yakın tarihimizde Atatürk’e ilişkin kimi olgu ve olaylara “yitik geçmiş” gözüyle bakanlar, “nasıl olsa unutulmuştur” düşüncesiyle gerçekleri fırsat buldukça saptırıp tarihi kirletiyorlar. Bu kötü niyetin son örneklerinden biri, o dönemde “Alaturka” da denen geleneksel sanat müziğimizi, Atatürk’ün 1926 yılında kurulmuş olan İstanbul Radyosu’nda yasakladığı yönündeki yalandır. Söz konusu yalanı ortaya koyan başlıca belge, “Yaşanmış Olaylarla Atatürk ve Müzik, Riyaset-i Cumhûr İnce Saz Hey’eti Şefi Binbaşı Hâfız Yaşar Okur’un Anıları, (1924-1938)” adlı kitaptaki bir bölümün başlığıdır: “İstanbul Radyosu’nda Geçen Bir Hâdise: Atatürk’ün Emriyle Radyo’da Alaturka Mûsikînin Men’i Nasıl Oldu?” Taşa vurulan balta Bu kitabı ben yayımladım: “Yaşanmış Olaylarla Atatürk ve Müzik”, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Odak Ofset Matbaası, 152 sayfa, Ankara, 1993. Kitabı hazırlayan ise Halil Erdoğan Cengiz dostumuzdu. Değerli bir edebiyat tarihçisi ve araştırmacı olan Halil Erdoğan Cengiz (1934-1993), bu yıllarda HÜ Ankara Devlet Konservatuvarı’nın Müzikoloji Bölümü’nde Osmanlı Paleografyası, Osmanlıca ve Türk Edebiyatı dersleri veriyor, son çalışması olan Hafız Yaşar Okur’un 1924-1938 yılları arasında Atatürk’e ilişkin anılarının bir an önce basılmasını istiyordu. Ele aldığı konularda yetkin olan bu dosta, Hafız Yaşar Okur’un özelliklerini sormuştum. Verdiği bilgiler, kitapta ayrıntılarıyla yer aldı. Atatürk’e derin bir saygısı olan Yaşar Okur’un özgeçmişini burada özetlemek istiyorum: 1886’da doğan ve 1966’da yaşamdan ayrılan sanatçı, 12 yaşında hafız olmuş, 1908’de “Güzel Sanatlar Madalyası”yla ödüllendirilmiştir. Columbia, Lirfon, Odeon, Orfeon gibi dönemin ünlü plak şirketlerine 1000’i aşkın şarkı ve gazel kaydı yaparak yurt çapında ün kazanan Yaşar Okur, 1914’te üsteğmen rütbesiyle saray hanendeleri arasına katılmıştır. Halifeliğin kaldırılmasından sonra yüzbaşı rütbesiyle Cumhurbaşkanlığı İnce Saz Hey’eti Şefliği’ne getirilen Okur, Atatürk tarafından binbaşılık rütbesine yükseltilmiş, Atatürk’ün yanındaki hizmetini onun ölümüne dek sürdürmüştür. 15 yıla yakın bir süre, Atatürk’ün dinlenme saatlerindeki özel yaşamında onun çok yakınında bulunan Hafız Yaşar’ın eski Türkçe yazılmış anıları, yaşanmış olayları içermektedir. Türk sanat musikisinin radyoda nasıl yasaklandığı konusu da “Anılar”ın bir bölümünde yer almıştır. Kitabın önemini vurgulamak için Halil Erdoğan Cengiz’in üsteleyerek yaptığı açıklamaları unutamıyorum: - Gün gelir, bakarsın birtakım kötü niyetliler, Atatürk’ü karalamak için onun geleneksel sanat müziğimizi küçümsediğini, hatta yasakladığını söylemeye kalkışırlar. Bu belgeler elimizin altında bulunmalı, günü gelince açarız bu sayfaları, demişti. Aşağıda, Hafız Yaşar Okur’un anılarındaki söz konusu bölümü, özgün anlatımıyla tıpatıp aktarıyorum. Öte yandan, konu dışı kimi cümleleri çıkarttığımı belirtmeliyim. Parantez içindeki günümüz Türkçesiyle yapılan açıklamalar ise yazıya H. E. Cengiz tarafından konmuştur: “Atatürk’ün İstanbul’u teşriflerinde, ber-mûtad (her zaman olduğu gibi) akşam sekizde, en yakın arkadaşları ve bâzı mümtâz (seçkin) aileler sofralarında bulunurlardı. O gecelerin birinde, dâvetliler sofrada kalabalıktı. Vali Muhittin Üstündağ’ın Avrupa’dan Atatürk için getirtmiş olduğu cesîm (büyük), çift hoparlörlü, kütüphane şeklinde bir radyo, salonun bir köşesinde görünmekteydi.” Bir aralık, Atatürk, Nesîb Efendi’yi çağırdı: ‘Aç şu radyoyu bakalım’, dedi. O günlerde de İstanbul Radyosu, Yeni Postahane üstünde faaliyette idi. Nesîb Efendi radyoyu açtı. Tesadüfen, program da, Atatürk’ün pek sevdiği Nihâvend Faslı’nı ihtivâ ediyordu. (…) Nihâvend Faslı’nı müteâkip iki bayan solo olarak şarkılar okumakta idiler. Bir şarkının miyânında bir karışıklık oldu. Şarkıya başka sesler ve öksürükler karıştı. Atatürk bu hali görünce sinirlenerek elini masaya vurdu: ‘Mikrofon başında bu ne rezalet efendim?’ diye radyoyu kapattı. Dâhiliye Vekili (İçişleri Bakanı) Şükrü Kaya Bey yanında oturmaktaydı. Bir şeyler konuştular. Anlayamadım. Atatürk: - Yaşar Bey, bir gazel okuyunuz, diye söyledi. Gazeli tekrar tekrar okuttu. Fena halde hiddetlenmiş… Bu arada eski başyaveri Salih (Bozok) sofradan kalktı, Radyo Evine telefon etti, yarım saat sonra Radyo Evi’nden Kemânî Reşad Bey’i gönderdiler. Kemânî Reşad Bey, elinde kemanı olduğu hâlde, salondan içeriye girdi. (…) Atatürk’ün hiddeti hâlâ geçmemişti. Reşâd Bey’e sordu: ‘Nedir bu rezalet? Ayıp değil mi? Bütün dünya dinliyor…’ Reşad Bey sükût ediyordu ve önüne bakıyordu. Mütereddid (tereddütlü, işkilli)… ‘Ne olacak? Ne yapayım?’ der gibi bakıyordu. (…) Bunun üzerine Salih Bozok (tarafından), Atatürk’ün hiddetini teskin için Radyo Evi’ne ikinci bir telefon edildi. Bu sefer kemençeci Kemâl Niyâzi (Seyhun) Bey’i gönderdiler. (…) ‘Selahattin Pınar ve Kemanî Nubar Beylere telefon ediniz, şimdi gelsinler’ diye emretti. Bana, ‘Yaşar Bey! Bir gazel okuyunuz, bütün makamları güfte üzerinde taksim ediniz’ dedi ve Kemal Bey’e de iştirak etmesini söyledi. Kemal Niyazi Bey, Segâh makamından gayet güzel bir taksimle Atatürk’ün hiddetini teskin etti. Biraz sonra da Selâhattin Pınar, Kemâl Niyâzi ve Kemânî Nubar Bey’lerin iştirakiyle bir Hüzzâm Faslı yapıldı. Sabah güneşi doğuncaya kadar neş’e ile fasıl devam etti. Atatürk, radyodaki geçen hadiseden bahsile, o geceden îtibâren İnce Saz Hey’eti radyoda lağvedildi. Yalnız halk türküleri çalınmasına müsâade edildi. Bir eyyâm (günler) böyle gitti.” Ruhsal hastalığın kökenindeki Anlaşılacağı üzere olayın aslı, radyoda alaturka müziğin yasaklanması değil, radyo programı sırasında araya birtakım uygunsuz seslerin girmesi nedeniyle İstanbul Radyosu’ndaki “İnce Saz Hey’eti” programının geçici olarak kaldırılmasıdır. Radyodaki bu olay dolayısıyla Atatürk’ün “Nedir bu rezâlet? Ayıp değil mi? Bütün dünya dinliyor!” gerekçeleriyle gösterdiği tepki ise doğaldır, yerindedir: Yedi düvele meydan okuyan ve Kurtuluş Savaşı’ndan yengiyle çıkan ulusal bir liderin, ülkesindeki bir radyo yayınında hiç yoktan böyle bir açık verilmesi karşısında, “bütün dünya bizi dinliyor” kaygısını da katarsak, ulusal gururumuza toz konduracak bu hatadan ötürü duyduğu öfkeyi doğal saymak gerekir. Yineleyelim: “tarihçi” geçinen bazı suratı ve kafası karışık kişiler, Atatürk’e ilişkin kimi olgu ve olaylara “yitik geçmiş” olarak bakmakla kalmıyor, her fırsatta olayları çarpıtarak tarihi kirletiyorlar. Bir radyo programının kaldırılmasını, Türkiye’de geleneksel sanat müziğinin yasaklandığı biçiminde çarpıtan bu ruhsal hastalığın kökeninde “Osmanlılık özlemi” olduğu açıktır. Cumhuriyet düşmanları bununla da kalmamıştır: İyi bir müziksever olan Atatürk’ün “alaturka musiki”ye karşı olduğu sanısı uyandırılarak, bu müziğe hayranlık duyan çevrelerin Atatürk’e soğuk bakması yolunda bir adım atmayı denemişlerdir. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder