13 Temmuz 2010 Salı

[Dostluk Girdabi] - KREDİ | Kartına Taksitle, Peşin Mutluluk Seninle!

 

Kredi Kartına Taksitle, Peşin Mutluluk Seninle!

“Gün ışığından daha parlak bir ışık yansıyordu insan yüzlerine. İnsanlar, etkisi sabitlenmiş kahkahalarıyla birlikte, oldukları yerde dönüp duruyorlardı. Dans eden ateş böcekleri gibi bir yanıp, bir sönüyorlardı.
Güldüğünde, gözlerinin kenarında çizgileri olmayan insanlardı onlar. Kahkahalarıyla birlikte, beyaz ötesi dişleri sizi “samimiyet” rolünde selamlardı. Büyülü ses tonlarıyla, kulağınıza doğru eğilip
“Hazdan daha fazlası var” diye fısıldarlardı.
“Hani nerde?” diye sorduğunuzda da müjdeli cevapları gecikmezdi.

- TÜM MAĞAZALARIMIZDA! SEZON SONU İNDİRİMİNİ SAKIN KAÇIRMA!

Onlar, kusurları alınmış, tamamlanmış varlıklardı. Aşık olduklarında reddedilmezlerdi; çünkü onların saçları ahenkle dans ederdi. Kendine güvenlerini kaybetmezlerdi; çünkü arabalarının markası kişiliklerini koruyan bir kalkandı. Yüzlerindeki ışıltılı vaat hiç kaybolmazdı; çünkü geleceği sigortalatabilirlerdi. Güneşin her sabah doğacak oluşunu bile 2 yıl garantiyle alabilirlerdi.
Zamanı olmayan bir mekanda yaşıyordu onlar.
Hiçbir şey çürümüyor, kimse yaşlanmıyor, kimse acı çekmiyordu orda. Her türlü acının yatıştırıcısı, her türlü zevkin oyuncağı vardı. Mutluluk, huzur, güven, sevgi, güzelce paketleniyor, satın alınabiliyordu. Üstelik, insanlar zevklerini peşin alıp, bedellerini sonra ödeyebiliyorlardı. Hırsızlık, ufak değişikliklerle, “taksitle alış-veriş” olarak yeniden tasarlanmış ve kabul görmüştü. Böylesi hem daha barışçıl hem de yasal oluyordu. Bedelsiz alış için silah yerine, plastik bir kart kasiyere uzatılıyordu. Alabilme gücü en yüksek olan kartlar “gold” olanlardı. Anlaşmaya göre herkes şimdi alsa bile, sonra ödeyebiliyordu. Taksitli harikalar diyarıydı orası ve her şey “güle-güle” kullanılmak içindi.

Günler güzelce geçiyordu ama bir süre sonra tuhaf bir şey oldu. Taksitli harikalar diyarı insanları, sebebini anlayamadıkları bir duyguya kapıldılar. Mutluluğa sahip olmuş olduklarını bilmelerine rağmen, kendilerini mutsuz hissetmeye başlamışlardı. Ölçümler yaptırıp, testlere girdiler ve neden mutsuz olduklarını düşündüler. Bazıları, mutsuzluğunu, onlarca elbisesi olmasına rağmen O elbiseyi almayışına bağladı. Bazıları, o gün hiç para harcamadığı için canının sıkıldığını düşündü. Bir başkası, “yalnızca” öğle yemeğinde “fast-food” yiyebildiği için mutsuz olmuştu. Bazıları, cep telefonunu yeni bir modeliyle değiştiremediği için mutsuzdu. Ölçümler sonucunda anlaşıldı ki; mutluluğun miktarı, tüketimin miktarıyla orantılıydı. Çözüm için, harikalar diyarının, harika insanları bir formül geliştirdi. Bu formül, süslü harflerle bütün insanlara duyuruldu;  

“SAHİP OLDUKLARIN YETMEZ, DAHA FAZLASINI AL!”

O günden sonra, insanlar daha fazlasını almaya başladı. İnsanların daha mutlu olması için bulunmaz kampanyalar düzenlendi. Formüle göre de bu hikayenin  “…ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” diye biteceği ümit edildi.”

İnsanlar, uzun zamandan beri mutluluğu, sahip olduklarıyla ölçmeye çalışıyor. Bazen bir ütü, bir spor ayakkabısı mutluluğumuzun derecesini belirleyebiliyor. Televizyonumuzu, çalıştığı halde atıp, yenisini alamıyorsak, mutluluk katsayımız düşebiliyor. Bilgisayarımızı, yeni modeliyle değiştiremediğimizde hayatımızın olumsuz etkileneceğini düşünebiliyoruz. On bıçaklı jiletleri alıyoruz; çünkü almazsak tıraş keyfimizin kaçacağına inandırılıyoruz.
Daha fazla mutluluk için etrafımız, satın alınmayı bekleyen vaatlerle dolu;
Aşk, bir parfüm şişesinin içinde bizi bekliyor. Öz güven, bir kol saatiyle elde edilebiliyor. Cesareti, bir otomobilin beygir gücüyle kazanabiliyoruz. Saygınlığı, bir gömleğin çarpıcılığıyla elde edebileceğimize inandırılıyoruz.

“Reklamlar bizi arabaların ve giysilerin peşine düşürdü. İhtiyacımız olmayan şeyleri satın alabilmek için
sevmediğimiz işlerde çalışıyoruz. Bizler tarihin üvey evlatlarıyız. Hayatta ne bir hedefimiz var, ne de bir yerimiz. Televizyonla büyütüldük ve bir gün milyoner, film yıldızı ya da rock star olacağımıza inandırıldık.”
                                                                                                        Chuck Palahniuk-Dövüş Kulübü

Tüketim anlayışımız, ihtiyaçlarımızı karşılamaktan ziyade, kendimize oyuncaklar alabilmeye dönüşüyor.
Gereksiz tüketim düşkünlüğümüz arttıkça, üretim becerilerimiz giderek zayıflıyor. Yaşadığımız problemlere üretmeye çalıştığımız çözümler bile çoğu zaman tüketim odaklı. Sıkıntımızı geçirebilecek, bizi yatıştırabilecek her türlü oyuncağa hazırız;
Antidepresanlar, çikolatalar, kıyafetler, ayakkabılar, fotoğraf makineleri, makyaj malzemeleri… Her gün ihtiyacımız olduğuna inandırıldığımız onlarca yeni ürünle karşılaşıyoruz. Bazılarımız buna gerçekten inanabiliyor ve o ürün olmadan yaşayamayacağını düşünüyor. Mutluluğumuzu, sahip olmak istediğimiz ürünlerin eline verebiliyor ve mucizeler bekliyoruz. Kendi kendimizi mutlu edebildiğimiz günler geçmişte kalmaya başladı. Canımız sıkkın olduğunda artık birbirimize “Hadi alış-verişe çıkalım, iyi gelir” terapileri uyguluyoruz. Alış-veriş sepetimizle birlikte bir raftan diğer rafa koşturuyoruz. Rengarenk ambalajlar, pırıltılı ışıklar, indirimli ürünler başımızı döndürebiliyor.
Peki, kaçımız o rafların arasında dolaşırken “Bu ürünü almaya gerçekten ihtiyacım var mı?” diye sorabiliyor. Kaçımız ihtiyacı olmadığı halde “Nasıl olsa sonra ödersin” diyen kampanyalara direnebiliyor? Kaçımız henüz taksiti bitmemiş ürünleri kullanıyor? Kaçımız bu taksitleri ödeyebilmek için daha çok çalışıyor?

“Sahip olmak istediklerin gün gelir sana sahip olur”                  Chuck Palahniuk-Dövüş Kulübü

Geleceğimizin ipotek altına alınmasına aldırmadan, hayatlarımızı taksitlere böldürebiliyoruz. Sonrasında da bütün emeğimizi o taksitleri ödemeye harcıyoruz. Anlık bir mutluluğun bedelini, bir sene ödemeye razı olabiliyoruz. Bir süre sonra kendimiz değil, sahip olduklarımız için yaşamaya başlıyoruz.
Çoğumuz kredi kartlarımızla, her şeyi alacağımıza inanabiliyoruz. Ne kadar alırsak, hayattan o kadar puan kazanacağımızı düşünüyoruz. Bununla birlikte çoğumuzun kredi kartı limiti, durmadan artıyor. Kazancımızda değişiklik olmasa bile limitlerimiz artmaya devam ediyor. Freni olmayan bir arabanın içinde son sürat gider gibiyiz. Bize “dur” diyebilecek olan tek şey ise kendi irademiz.

“Hayatta önemli olan ne kadar çok şeye sahip olduğun değil, ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğundur.”
Eflatun

__._,_.___
Recent Activity:
* Tiyatro, Gezi, Gurme ve Fotograf forumlarini ziyaret ettiniz mi?
http://forum.dostlukgirdabi.com/
* Sevdiklerinize ve dostlariniza eKart gönderin
http://ekart.dostlukgirdabi.com/
* ePosta adresiniz bounce (geri dönme) durumuna dustugunuzde ne yapabilirsiniz? Bakiniz http://www.dostlukgirdabi.com/content/view/11/25/

KURALLARIMIZ
1 - Gunde en fazla 3-4 eposta gönderiniz.
2 - Göndereceginiz eposta boyutunun 500 Kb'i gecmemesine özen gösteriniz..   
3 - Virus, truva icerebilen exe vs. uzantili dosya iceren, ahlak kurallarina uymayan ve reklam amacli gönderiler yayinlanmayacaktir.
4 - Gönderdiginiz epostalarinizda "<<< >>>>" gibi isaretlerin olmamasina özen gösteriniz, veya okunmasini daha rahat hale getiriniz.
5 - G�nderilen iletilerle ilgili sorumluluk gönderene aittir. Elestirilerinizi lutfen gönderene yapiniz.
6 - ePostaniz yayinlanmamissa mutlaka daha önce yayinlanmistir ya da grup duzenine uygun degildir.

Tesekkurler,
Dostluk Girdabi
http://www.DostlukGirdabi.com
MARKETPLACE

Stay on top of your group activity without leaving the page you're on - Get the Yahoo! Toolbar now.


Get great advice about dogs and cats. Visit the Dog & Cat Answers Center.


Hobbies & Activities Zone: Find others who share your passions! Explore new interests.

.

__,_._,___

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder