27 Ekim 2009 Salı

[Dostluk Girdabi] - Üretemeyen Türkiye [1 Attachment]

 
[Attachment(s) from =?UTF-8?Q?=C4=B0lhan_Vardar?= included below]




DOMUZ GRİBİ AŞISI VE ÜRET(E)MEYEN TÜRKİYE!

Yaşadığımız çağa gündelik yaşamımıza yansıyan teknolojik kolaylıkların da etkisiyle cilalı sözlerle adlandırmalar yapıldığını duyar dururuz."İletişim", "bilgi", "uzay" gibi adlar kulaklarımıza sık çalınanlardan birkaçıdır.

Kuşkusuz bu bağlamdaki kimi yanlışlar tarih yapılırken değil de yazılırken anlaşılacaktır.Günün birinde tarih yazanların şu günlerde yapılmakta olan tarihi  "korku çağı" olarak adlandırmaları şaşırtıcı olmayabilecektir.

Bilginin sıradan ayrıntı sayıldığı, bilgiden çok korkuyla kamuoyu oluşturmanın kolaylaştığı bu dönemde aklınıza gelebilecek hemen her olgu ya da gelişme "korku" öğesine dönüş(türül)ebiliyor.

Gündemden ve gerçeklerden kopartılmış toplumların  güncel "domuz gribi" gerekçesiyle konuya odaklanması ve bu odaklanışın da korku üzerinden yönlendirilişi tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önündedir bu günlerde.

Hastalık biçim değiştirip daha hastalandırıcı ve öldürücü olur mu yoksa bu gidişini koruyarak zamanla etkisini yitirir mi?

Aşı kitlesel olarak mı yapılmalı  , yoksa yalnızca risk gruplarına mı uygulanmalı?

Aşılar güvenli midir yoksa bilinen ya da bilinmeyen yan etkileri var mıdır?

Beklenen olumsuz gelişme gerçekleşirse Türkiye'de öteden beri yetersiz olduğu bilinen yoğun bakım koşul ve olanakları yeterince geliştirilmiş durumda mıdır?

Sayıları çoğaltılabilecek bu türden soruların ortak özelliği "belirsizlikler" ve "bilinmezlikler" içeriyor oluşlarıdır.

Geçtiğimiz günlerde (20.10.2009) bir televizyon kanalında (Habertürk) konuyla ilgili sağlıklı ve kapsamlı bilgi veren, gösteriden çok toplumu aydınlatmayı hedefleyen bir meslekdaşımı izlerken başka bilgiler de edinme olanağı bulmuş oldum.

Son çeyrek yüzyılda hemen her alanı etkileyen bazı gelişmeler doğal olarak sağlık ortamını da etkisi altına almış durumdadır.

Aşı üretimi gibi son derece önemli ve duyarlı bir alan da başka birçoğu gibi çok uluslu şirketlerin etkisi altındadır.

Geçmişte bağımsız ve böylelikle daha nesnel olduğu tartışmasız olan kurullarca verilen aşı üretim onayları artık üretici şirketlerin egemen olduğu kurullarca verilmektedir. Doğaldır ki; üreten ürettiğini satacaktır ve elbette bu yolla parasal kazanç sağlamış olacaktır. Bu durum gözönüne alındığında aşı üretim onaylarının ve kullanıma sokuluş işlemlerinin kolaylaştırılmış olması, üzerinde durulması gereken çok önemli bir nokta sayılmalıdır.

Özellikle, son dönemde öne çıkan domuz gribi durumun göreceli olarak ivedilik içermesi nedeniyle de ; söz konusu hastalığa korunma sağlayacak aşının kolayca onay almasına  şaşırılmamalıdır.

Ülkemizde  son günlerde "korku toplumu" yaratma doğrultusunda önemli adımlar atılmaktadır. Bu korku ortamında aşı konusunun konuşulması ve bu bağlamda yönlendirme yapılması da kolaylaşmaktadır.

Böylelikle, bir yandan toplumun aşıyı kabullenmesi kolaylaştırılırken, diğer yandan da söylentiler, kaygılar ve kuşkular korku yaratması pahasına dile getirilebilmektedir.

Öğrenildiğine göre, ülkemize gelecek aşılar üç üretici kaynaktan sağlanacaktır. Yine bilindiği kadarı ile bu üreticilerden birisi çok daha güvenilir bir konumda diğer ikisi son dönemdeki acelenin de etkisi ile hızla onay almış üreticilerdir.

Belirsizlik ve bilinmezlikler denince, H1N1 virüsünün bugünkü doğasını değiştirip daha hastalandırıcı ve öldürücü dönüşüm geçirmesi olasıdır. Bugün geliştirilen ve kullanıma sunulan aşıların  bu dönüşüm durumundaki koruyuculukları da bir başka bilinmez olarak ortaya çıkmış olacaktır.

Dolayısı ile, bugün alımından söz edilen 40 milyon doz aşının böylesi bir soydeğişim (mutasyon) sonrası koruyuculuğu tartışmalı olacaktır. Diğer bir deyişle bunca harcamanın boşa gitmesi söz konusu olabilir. Diğer yandan, olumlu senaryonun söz konusu olması durumunda, mevcut aşı mutasyona uğramış virüse karşı da koruyucu olabilir. Bu durumda da, dışalım yoluyla edinilen aşıların üeticilerce kendi toplumlarını önceleyen bir kullanıma yönlendrilmesi ise aşısız kalınması anlamına gelebilir.

İşte, tam bunlar konuşulurken aynı kanalda geçen bir altyazı bilgisi "domuz gribi" ve "aşısı" çevresinde yoğunlaşan tartışmalara da ışık tutacak türdendi : "Ege bölgesinde geçtiğimiz yıl pamuk ekim alanları % 29 oranında daraldı." Yine, geçen haftanın bir gazete köşe yazısına(Cumhuriyet, Şükran SONER, 17.10.2009) göre Türkiye'de buğday, arpa, kuru fasulye, mercimek ve nohut gibi tarım ürünlerinin üretimi de hatırı sayılır düzeyde azalmıştı. Belli ki; bu geleneksel ve en iyi bildiğimizi sandığımız alanda bile dışa bağımlı duruma gelmiştik. Çok değil, 15-20 yıl önce bile dünyanın gıda üretim bakımından kendine yeten yedi ülkesinden biri olmakla övünç duymaz mıydık?

"Aşıyla bu konunun ilintisi var mıdır?" diye sorulabilir!

İlgisiz gibi görünen bu iki konudaki yetersizlikler bir ortak payda oluşturuyor. "Üret(e)meyen Türkiye!" "Üretmekten vazgeçen Türkiye!" de denilebilir.

Türkiye üreten, kendi aşısını yapabilen ve gereğinde başkalarını da üretme potansiyeli olan bir ülke olabilseydi domuz gribi üzerinden de bir korku toplumu yaratmaya gerek kalır mıydı?

Bu noktada yöneten olmak da oldukça güçtür. Başkalarının etkisi ve güdümü altındasınız. Diğer yandan da toplum önlem ve koruma beklentisi içinde. Önlem almadı, koruma yapmadı dedirtmek istemezsiniz doğal olarak!

Son günlerde domuz gribi ve aşısı çevresinde odaklanan her türden akıl yürütme, yorum yapma ve bir şeyler yapıyor görünmenin önemli nedenlerinden biridir bu toplumsal baskı.

Her nedense pek çok konuya vurgu yapan kişi ya da kurumlar işin bu yanına neredeyse hiç değinmemekteler.

Domuz gribi ve aşısı çevresinde yoğunlaşan sorunlar sakın "üretemeyen Türkiye" kaynaklı olmasın!

"Nedensellik" bağı kurma alışkanlığı hekimliğin olmazsa olmazıdır. Dolayısı ile, hekimler yalnızca hastalıklarla uğraşırken değil yaşamın başka alanlarında da bu yararlı alışkanlıktan yararlanmalıdırlar.

Ancak, her nedense domuz gribi ve aşısına ilişkin tartışmalarda bir çok dernek konuya ilişkin açıklama yapma yarışına girmişken aynı çevrelerin işin bu yanına kayıtsız kalıyor olmaları  nasıl açıklanmalı?

Ceyhun Balcı, 21.10.2009

Not : Bu yazıda 20.10.2009 tarihinde Habertürk TV'de Fatih Altaylı'nın sunduğu "Teketek" izlencesine konuk olan Prof.Dr. Osman Şadi YENEN hocanın sözlerinden esinlenilmiştir.

 

 

 


__._,_.___

Attachment(s) from =?UTF-8?Q?=C4=B0lhan_Vardar?=

1 of 1 File(s)

* Tiyatro, Gezi, Gurme ve Fotograf forumlarini ziyaret ettiniz mi?
http://forum.dostlukgirdabi.com/
* Sevdiklerinize ve dostlariniza eKart g�nderin
http://ekart.dostlukgirdabi.com/
* ePosta adresiniz bounce (geri d�nme) durumuna dustugunuzde ne yapabilirsiniz? Bakiniz http://www.dostlukgirdabi.com/content/view/11/25/

KURALLARIMIZ
1 - Gunde en fazla 3-4 eposta g�nderiniz.
2 - G�ndereceginiz eposta boyutunun 500 Kb'i gecmemesine �zen g�steriniz..   
3 - Virus, truva icerebilen exe vs. uzantili dosya iceren, ahlak kurallarina uymayan ve reklam amacli g�nderiler yayinlanmayacaktir.
4 - G�nderdiginiz epostalarinizda "<<< >>>>" gibi isaretlerin olmamasina �zen g�steriniz, veya okunmasini daha rahat hale getiriniz.
5 - G�nderilen iletilerle ilgili sorumluluk g�nderene aittir. Elestirilerinizi lutfen g�nderene yapiniz.
6 - ePostaniz yayinlanmamissa mutlaka daha �nce yayinlanmistir ya da grup duzenine uygun degildir.

Tesekkurler,
Dostluk Girdabi
http://www.DostlukGirdabi.com
Recent Activity
Visit Your Group
Give Back

Yahoo! for Good

Get inspired

by a good cause.

Y! Toolbar

Get it Free!

easy 1-click access

to your groups.

Yahoo! Groups

Start a group

in 3 easy steps.

Connect with others.

.

__,_._,___

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder