10 Nisan 2009 Cuma

[Dostluk Girdabi] - BİR NEV-YORK RÜYASI

BİR NEV-YORK RÜYASI

Bir yaz günü uyuya kalmışım. Kendimi, rüyamda
önceleri epey vakit geçirmiş olduğum Nev-York şehrinde
buldum. Aradan uzun yıllar geçmiş, 2050'li yıllara gelmişiz.
Broadway 'den aşağıya yürüyüp meşhur Times meydanına
vardım. Gözlerim âşinâ olduğum koskoca Amerikan
sigarası, Amerikan arabası reklâmlarını arıyordu. Evet gene
o kocaman, dev bina büyüklüğünde reklamlar vardı.
Fakat hayret, gözlerime inanamayıp bir daha baktım. Bir
ulu binanın tüm yüzünü kaplamış dev levhada, Türkçe olarak
(!) Nefis Rize Çayı. İşte Hakiki Çay yazıyor. Yazının
yanında lâle biçimli, ince belli, cam bardakta tavşan kanı
bir çay resmediliyordu. Sadece en dipte küçücük harflerle
İngilizce olarak Drink Real Tea eklenmişti.
Caddede sağıma soluma bakınafak biraz daha ilerledim.
Dükkânların isimleri dikkatimi çekti. Rahat Shoes,
Dilber Giyim Fashions, Sultan Ahmet Leather, World
Gezim gibi yansı Türkçe yansı İngilizce isimler çoğunluktaydı.
Bir de Türkçe Merkez lâfı, iyiden iyiye ingilizce
Center sözcüğünün yerini almış görünüyordu. Büyük, görkemli
bir binanın üzerinde yanıp sönen ışıklarla Türkçe o-
larak Alışveriş Merkezi yazılıydı. Car Merkezi, Flower
Merkezi, Furniture Merkezi, Hair Merkezi,... merkezi
de merkezi... Amerika'da her yanı bir merkez lafıdır kaplamış
gidiyordu.
Az ötede bir gazete dergi bayiine rastladım. Amerikan
basın hayatında acaba nasıl değişmeler olmuş diye bir
göz attım. Hatırladığım Amerikan dergileri yerine yepyenileri
çıkmıştı. Kağıtları daha parlak, renkleri daha canlı idiler,
ama garip, galiba hepsi Türk dergileri idiler, çünkü
adlan Güncel, Hareket, Vurgu, Hanım kız, Görüntü gibi
Türkçe adlardı. Birkaç tanesini karıştırdım. Yoo, bunlar
Amerikan, İngiliz dergileri idi. Ancak içlerinde kullanılan
dil çok tuhaftı. Mesela, İngilizce güzelim Media lâfı dururken
pek sık Basın-Yayın sözü geçiyordu. Bir de Türkçe
Seçenek lâfına anlamlı anlamsız ne çok rastlanıyordu öyle.
Pek açık seçik, keskin bir sözcük olmamakla beraber, İngilizce
Alternative't ne olmuş sanki. Anlaşılan Amerika'da
Türkçe sözcükler kullanmak moda olmuş diye düşündüm.
Acaba niye? Yoksa kullananlara Anglo-Sakson
oldukları için bir aşağılık duygusu mu gelmişti? Nasıl olur?
Daha yüzyıl önce büyük bir devlet olan Amerika'ya,
onun da kökeninde olan eski İmparatorluk İngiltere'sine
nasıl aşağılık duygusu gelirdi. Belli ki bu Türkçe sözcüklerle
bazı yazarlar kendilerine bir üstünlük havası vermeye
çalışıyor, bazıları da pek iyi kavramadıkları konularda
halklarının anlamadığı yabancı Türkçe sözcüklerin arkasına
saklanıyorlardı.
Böyle düşüncelerle dolaşıp dururken yorulmuşum.
Üstünde Jimmy's Kahvehanesi yazılı, şemsiyeli masalan
sokağa taşmış sakin bir yer gördüm, gidip bir masaya oturdum.
Gelen görevli Türk olduğumu öğrenince arsız arsız
sırıttı, bir iki kelime Türkçe bildiğini gösterme çabasına
girişti. Kola yokmuş, ithal malı soğuk bir Susurluk marka
ayran getirdi.
Ayranımı içip dinlenirken yandaki masalar dolmağa
başladı. Pek yer kalmamıştı. Tart? o sırada genççe, iyi giyinmiş,
efendi görünüşlü, belli ki onurunu yitirmemiş biri
masama yanaştı. "Afedersiniz yer kalmamış buraya oturabilir
miyim?" dedi. "Hay hay, buyurun" dedim. Oturdu.
Kahvesi gelirken havadan sudan konuşmaya başladık. İrlanda
asıllıymış. Anası babası kendisi okul çağındayken
Amerika'ya göç etmişler, okuyup doktor olmuş. Bilimden,
tıptan, sonrada edebiyattan epey sohbet ettik. En sevdiği
yazar 1970'lerde güzel sahne oyunları yazmış olan İrlandalı
Brian FrieVmış. Onun Tercümeler adlı bir oyunundan
bahsetti. İngilizlerin İrlanda'yı işgal ettiği zaman yaptıklarını
temsil ediyormuş. Özellikle İrlandalıların kendi köklü,
İngilizce'den çok daha eski, zengin dilleri Gaelik'i yok edip
yerine İngilizce'yi koymakla İngilizlerin nasıl İrlanda'yı
sonsuza dek boyundurukları altında tutmak istediklerini
anlatıyormuş. O ara lâfa kanştım. "Özür dilerim ama
bir şey soracağım. Buraların yabancısıyım; gelince dikkatimi
çekti. Dükkân levhaları, dergi adlan falan hep Türkçe
olmuş; Amerikan dilinde birçok Türkçe sözcük kullanılı-
yor. Kırk yıl önce gene gelmiştim. O zaman hiç böyle bir
şey yoktu bu nasıl oldu? Amerika'ya ne olmuş böyle?" dedim.
Biraz durdu, yüzünü hüzünlü bir ifade kapladı. "Ah
sorma" dedi. "İrlanda'nın 150 yıl önce başına gelen şimdi
de Amerika'nın başına gelmeye başladı. Şu farkla ki, bu
sefer Türkler (Türk olduğumu fark etmemişti anlaşılan)
aynı işi yaptırıyor. Biliyorsunuz 21. yüzyılın başlarında
Bağımsız Türk Devletleri Topluluğu dünyada büyük bir iktisadi
güç oluşturdular. Kendi zengin hammadde ve neft
yağı kaynaklarına sahip çıktılar. Yetiştirdikleri çalışkan ve
atılgan gençlik kendi dil, tarih ve derin Asya kültürüne sarılıp
ondan aldıkları manevi güçle bilim ve teknikte de çok
ileri gittiler. Çeşitli Asya, Orta-Doğu ve Güney Amerika
ülkeleri ile sıkı sınaî, ticarî ilişkiler, yeni gümrük birlikleri
kurdular. Onlar zenginleştikçe Avrupa ve Amerika gerilemeye
devam etti. Biliyorsunuz, zaten 20'inci yüzyılın
sonlarına doğru bu batı ülkeleri iyice bunalıma girmişti.
Toplum hayatı, aile ve iş ahlâkları, insan ilişkileri kalmamıştı.
Zaten hep başkalarının hammadde kaynaklan ve tüketim
pazarlanyla ayakta duruyordu. "Evet" dedim,
"eğitim düzenleri ve gençlikleri de bozulmuştu." Devam
etti: "Türk elleri zenginleştikçe, haysiyetlerine sahip çıktıkça
dünyadaki itibarları arttı. Her ülkede bol bol Türk TV
dizileri, Türk filimleri seyredilmeye, her yanda avaz avaz
Türk müziği duyulmaya başlandı. Türkler batıdan öğrencilere
burs vermeye, kendi evrenkentlerinde okutmaya
başladılar. Bunu yaparken öğrencilerin Türkçe öğrenmesi-
ni şart koşuyorlardı".. "Evet" dedim. "Daha önce Japonlar
da böyle yapmıştı".
Yeni İrlandalı dostum (adı Collin'miş) önündeki
Türk kahvesinden bir yudum içti. Bir süre sustuk. "Buraya
kadar iyi" dedi, "bundan sonrası acıklı. İrlanda'nın başına
gelen bu sefer Amerika'nın başına gelmeye başladı"...
"Nasıl olur?" dedim, "Türkler Amerika'yı işgal etmedi
ki"... "Aa!" dedi, "işte onun için daha da tehlikelisi oldu."...
Merakla yüzüne baktım. Görevliden bir su istedikten
sonra anlatmaya devam etti:
"Türkler önce Amerika'da azınlık için bütün derslerin
Türkçe olarak öğretildiği Türkçe okulları açtılar fakat
az sonra Amerikalı veliler de çocuklarını bu okullara göndermeye
özendiler. Bu pahalı Türk okullarına gidenler, adeta
ayrı bir kültüre sahip, kendilerini imtiyazlı gören bir
sınıf oluşturdular. O ara dünyada Japonca, Çince, Türkçe
gibi dillerin önemi gittikçe artmaktaydı. Alışılagelmiş Amerikan
okullannda (lise olsun, evrenkent olsun) eğitim
dili İngilizce olmaya devam ediyordu ama, bu yeni önemli
yabancı diller de ayrıca yabancı dil derslerinde, özel yaz
kurslannda pek âlâ yeterince öğretilebiliyordu. O günlerde
eğitim düzeni başarılı olmaya başlamıştı. Gene de yabancı
Türk okullarına rağbet artıyor, özenti körükleniyordu. Derken,
tam kırk yıl önce en iyi bir özel Amerikan okuluna,
mâli durumu tam bozulmuşken, aniden 10-15 Türk, Kazak,
Kırgız öğretmen geldi. Okulun o mâli sıkıntısı arasında
nasıl döviz bulduğunu bir iki kişiden başka kimse me-
rak etmedi. Ertesi yıl okulun eğitim dili (tüm dersler)
Türkçe'ye değiştirildi. O zaman için bu çok çarpıcı bir olaydı.
İlk kez bir milli Amerikan okulu bir yabancı Türk
Misyoner okuluna benzetiliyordu..."
Burada Collin'in sözünü kestim: "Ne olacak? Amerikan
çocukları böylece Türkçe'yi daha iyi öğrenmiş olur."
Collin öfkelendi: "Öyle şey olur mu? Yabancı dil
öğretmenin böyle bir yöntemi yoktur. Çocuk aynı anda
zaten zor olan fiziği mi öğrensin, Türkçe'yi mi? İkisini de
öğrenemez; sadece ezberci olur. Kendi dilinde düşünemeyen,
her an dolaylı da olsa kendi dil ve kültürünün değersiz
olduğu kendisine telkin edilen çocukta kimlik, benlik, haysiyet
duyguları nasıl gelişebilir?"..
"Doğru diyorsunuz" dedim, "zaten birkaç sömürge
hariç böyle bir eğitim düzeni ya da yabancı dil öğretme
yöntemi hiçbir aklı başında ülkede yoktur. Ama, öyle birkaç
acayip okuldan ne çıkar? Daha pek çok olağan Amerikan
okulları var ya?"
Collin, "ne kadar anlayışsız bu adam ", der gibi bir
havaya büründü. Bir nefes alıp açıklamaya çalıştı. Anlaşılan
bu konu İrlandalı geçmişiyle de bağlantılı olarak onu
derinden tedirgin ediyordu:
"İş o kadarla kalmadı" dedi, "Amerikan Eğitim
Bakanlığı birkaç yıl içinde sessiz sedasız, eğitim dili Türk-
çe olan yüzlerce okul açtı, arkasından bir kaç da böyle
evrenkent. Türkler bu ayrıcalıklı evrenkentlere özellikle
yardımlar yaptılar. Sonunda gerçek Amerikan okulları ikinci
sınıf durumuna düştüler; bu sefer onlar da, bizim eğitim
dilimiz de Türkçe olsun demeğe başladılar. İşin kötüsü
bu haince "kültürel soykırım" oyunu Amerika'ya oynanırken
kimseden ses çıkmıyor, herkes Amerika'da baş
gösteren iç karışıklıklardan, kısa vadeli maddi çıkarlardan
başka bir şey düşünemiyordu."
"Tabii" dedim, "bu yabancı eğitim hastalığı hızla
arttıkça Amerika'daki bilim, teknik, edebiyat seviyesi çok
düşmüştür. En kötüsü de, kendine ve kendi toplumuna güveni
olmayan, her şeyi Türklere yalvarmaktan bekleyen,
temel sorulan sormasını, çözüm getirmesini bilmeyen nesillerin
yetiştirilmesi olmuştur. Değil mi?"
Collin, hüznü artarak (belli ki ülkesine bağlı, yanılmamışım
onurlu bir insandı) "evet" dedi, "sonuç olarak
Amerika'nın yaratıcılığı, üreticiliği, tabii sonra da dünyadaki
itibarı kalmadı. Yabancı, Türkçe eğitim dili okullardan
yetişenler genellikle ya gezimcilik rehberi, ya Türk
şirketlerine acenta oldular. Ufak tefek iş yerleri açanlar da
başlıca marifetleri yüzeysel bir Türkçe bilmekten ibaret
olduğu için, o marifetlerini gösterme iştiyakıyla, iş yerlerine
yan Türkçe levhalar astılar."
"Yazık" dedim, "Amerika bilime, tekniğe, tıbba
büyük katkıları bulunmuş bir ülkeydi. Bu hallere mi düşe-
çekti?" Verdiği izahat için kendisine teşekkür ettim. Sonra
da biraz olsun maneviyatını tazelemek için "üzülmeyin"
dedim, "sizin gibi bilinçli, ülkesinin, insanlarının geleceğini,
haysiyetini düşünen fertleri oldukça, bir toplum yeniden
yeşerir. Yılmayın, doğru bildiğiniz yolda devam edin."
Bana insancıl gözlerle baktı.
Vakit epey gecikmişti. Kalktım, el sıkışıp ayrıldık.
Dışan çıktığımda sokaklar işlerinden çıkanlarla iyice dolmuştu.
Caddeler, kavşaklar beş dakikada ancak bir iki metre
ilerleyebilen arabalar, simsiyah dumanlar çıkaran kırık
dökük otobüslerle tıkanmıştı. Tozdan, dumandan göz gözü
görmüyordu. Boğulacak gibi oluyor, pis havadan nefes alamıyordum.
Hatırladığım eski Nev-York'ta kalabalık olur,
ama bu derece düzensizlik olmazdı.
Aklıma yeraltı treni geldi. Bu durumda ancak onunla
bir yere gidebilirdim. Yedinci cadde ile otuz dördüncü
sokaktaki girişi aradım. Yoktu. Eskiden olduğu köşeye
yeni bir araba parkı daha yapılmıştı. Köşede arabaların arkasında
karşıya geçme fırsatı bekleyen bir genci gördüm.
Bir evrenkent öğrencisine benziyordu. Kızgın bir hâli vardı.
Yanaşıp yeraltı trenini sordum. "Ne treni be!" dedi,
"onlar tam kırk yıl önce sökülmüş, haberiniz yok mu?"
"Buralarda yoktum" diye mırıldandım "yeraltından rahatlıkla
gelinir gidilirdi. Niye sökmüşler ki?" "Ne olacak" dedi,
"şu Türklerin danışmanları: Trenin modası geçti. Araba
demokrasidir, deyip söktürmüşler. Tabii kendi arabaları
burada daha çok satılsın diye! Şimdi işte gördüğünüz gibi
arabası olan da perişan, olmayan da." Ve yanımdan bir hı
şımla uzaklaştı. Gördüklerim, işittiklerim beni iyiden iyiye
şaşırtmış, bir hayli de üzmüştü. Kendi kendime "Allah
Allah" dedim, "bizim millet böyle fena değildi. Tarihi bo
yunca gittiği yerlerde insanlık öğretmiş, kimsenin diline,
dinine, kültürüne dokunmamış, hep birbirinin gırtlağında
olan değişik kavimler arasında bile barışı sağlamıştı. Aca
ba ne oldu? Törelerinde hangi etkilerle böyle köklü deği
şiklikler meydana geldi?" diye düşünürken, çırpınarak, ter
içinde uyandım: ,
-"Aa, iyi ki rüyaymış!"

Oktay Sinanoğlu
Bye Bye TÜRKÇE
Bölüm-I


------------------------------------

* Tiyatro, Gezi, Gurme ve Fotograf forumlarini ziyaret ettiniz mi?
http://forum.dostlukgirdabi.com/
* Sevdiklerinize ve dostlariniza eKart gönderin
http://ekart.dostlukgirdabi.com/
* ePosta adresiniz bounce (geri dönme) durumuna dustugunuzde ne yapabilirsiniz? Bakiniz http://www.dostlukgirdabi.com/content/view/11/25/

KURALLARIMIZ
1 - Gunde en fazla 3-4 eposta gönderiniz.
2 - Göndereceginiz eposta boyutunun 500 Kb'i gecmemesine özen gösteriniz..
3 - Virus, truva icerebilen exe vs. uzantili dosya iceren, ahlak kurallarina uymayan ve reklam amacli gönderiler yayinlanmayacaktir.
4 - Gönderdiginiz epostalarinizda "<<< >>>>" gibi isaretlerin olmamasina özen gösteriniz, veya okunmasini daha rahat hale getiriniz.
5 - G�nderilen iletilerle ilgili sorumluluk gönderene aittir. Elestirilerinizi lutfen gönderene yapiniz.
6 - ePostaniz yayinlanmamissa mutlaka daha önce yayinlanmistir ya da grup duzenine uygun degildir.

Tesekkurler,
Dostluk Girdabi
http://www.DostlukGirdabi.comYahoo! Groups Links

<*> To visit your group on the web, go to:
http://groups.yahoo.com/group/DostlukGirdabi/

<*> Your email settings:
Individual Email | Traditional

<*> To change settings online go to:
http://groups.yahoo.com/group/DostlukGirdabi/join
(Yahoo! ID required)

<*> To change settings via email:
mailto:DostlukGirdabi-digest@yahoogroups.com
mailto:DostlukGirdabi-fullfeatured@yahoogroups.com

<*> To unsubscribe from this group, send an email to:
DostlukGirdabi-unsubscribe@yahoogroups.com

<*> Your use of Yahoo! Groups is subject to:
http://docs.yahoo.com/info/terms/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder