Simone de Beauvoir
DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR  (1908-1987)
1929 Simone de Beauvoir, Fransız varoluşçuluğunun baş  temsilcisi Jean-Paul Sartre ile tanışır. 
1935 Amerikalı antropolog Margaret  Mead Üç İlkel Toplumda Cinsiyet ve Karakter üzerine incelemelerini yayınlar ve  bu eserinde erkek ve dişi karakter çizgilerinin göreceli olduğunu kanıtlar.  
1939 Hitler Polonya'yı işgal ederek 2. Dünya Savaşı'nı başlatır. Fransa ve  İngiltere Almanya'ya savaş ilan ederler. 
1940 Simone de Beauvoir ve  Jean-Paul Sartre Fransız direniş hareketinin üyeleri arasındadırlar. 
1949  Simone de Beauvoir'in kitabı Le Deıocieme Sexe (İkinci Cinsiyet) yayınlandığında  sert tartışmalara yol açar. 
1963 ABD'de Betty Friedan'ın The Feminine  Mystique (Kadınlığın Gizemi) yayınlanır. Bu kitapta kadınların ev işi ve  çocukların tek yazgıları olduğuna neden ve nasıl ikna edildikleri  anlatılmaktadı
1968 Paris'te ve Almanya'nın birçok kentinde öğrenci  hareketleri başlar. 
1968 Kadınların Kurtuluşu (yani feminizm) hareketi  ABD'de yayılır. Simone de Beauvoir'ın İkinci Cinsiyet kitabından esinlenen bir  harekettir bu. 
1970 Bu yıldan itibaren Fransa'da Kadının Kurtuluşu Hareketi  adında bir örgüt faaliyete geçer. 
1971 Nisan ayında kadın hareketleri  tarafından hazırlanan bir itirafname Fransa'nın ileri gelen (aralarında Simone  de Beauvoir'ında bulunduğu) 343 kadını tarafından imzalanır: "Kürtaj  Yaptırdım"', Nouvel Obseıvato^'de yayınlanır. Bu kampanyanın kıvılcımı  Almanya'ya sıçrar. Aynı yıl 375 Alman kadını Stern dergisine "Kürtaj yaptırdım"  itirafında bulunurlar. "Madde 218" ile Alman kadın hareketi yeniden ayaklanır.  
"KADIN OLARAK DÜNYAYA GELİNMEZ, KADIN OLUNUR." 
"İyi niyetli,  gayretli ve aşırı dindar." Simone de Beauvoir, Kadınlığımın Hikâyesi başlıklı  anılarının son cildinde kendi çocukluğunu böyle anlatır. 
Hukukçu olan  babası, Simone ve ondan iki yaş küçük kız kardeşi Helene'e titiz bir eğitim  imkânı sağlar. İki kız da Paris'teki Katolik kız okulu "Cours Desir"e giderler.  Simone iyi bir Katolik'tir. Annesi ile birlikte dua eder ve devamlı olarak  ayinlere ve Komünyon'a katılır, günah çıkartır. Okulda örnek öğrenci olarak  gösterilir: Uslu, küçük bir kız. En sevdiği uğraşı okumaktır. Babası da bu  konuda onu destekler. Fakat eline aldığı kitaplar anne ve babasının seçtikleri  kitaplardır: Simone, "iyi aile kızıdır". 
Hayır, kız çocuk olarak  mağduriyet duygusuna kapılmış değildir. Fakat, kız kardeşi ile bebeklerle  oynarken asla bir ev kadını olmayı istemez. Ana olarak, her gün yaşadığı gibi,  bir kadının "binlerce zahmetli görevi" vardır. En iyisi ben öğretmen olayım,  diye karar verir çocukken. Büyük zevkle kız kardeşi "Poupette"e okumayı, yazmayı  ve hesap yapmayı öğretir. 
Uzun dalgalı saçlarıyla Simone güzel bir  kızdır. Ufak tefek şımarıklıkları aile içinde hoş görülür. Sevilir ve beğenilir.  Daha sonra çocukluğunu anımsarken, bu güven duygusunun, sıcaklığın ve  çocukluğunda kendisine verilen önemin ilerideki gelişmesinde önemli olduğunu  söyler. 
Simone'un babası Birinci Dünya Savaşı'nda askere alındığında, bu  olay onu çok etkiler. Küçük örnek kız Simone, Bir Genç Kızın Anılarında  babasının ne denli katıksız milliyetçi olduğunu nasıl kanıtladığını anlatır:  Üzerinde "Alman Malı" yazılı bir oyuncak bebeği ayaklan altına alarak  çiğnemekle... 
Küçük Simone'a, Tanrı'nın Fransa'yı kurtarıp  kurtarmamasını
Zaza: Günün birinde 10 yaşındaki Simone'un sınıftaki sırasına,  yeni gelen kısa saçlı, esmer bir kız oturur. Diğer sınıf arkadaşlarıyla çok az  teması olan Simone yeni sıra arkadaşından çok hoşlanır ve ona karşı fanatik bir  yakınlık gösterir, "Öğretmenlerle nasıl konuştuğuna şaşırmıştım. Diğer kız  öğrencilerin aynı tip seslerinin karşıtı olan doğal bir tarzı vardı...  Kanunlara, klişelere, önyargılara boyun eğmeme rağmen, yeniyi, kendiliğinden  olanı ve kalpten geleni seviyordum. Zaza'nın canlılığı ve bağımsızlığı, ona olan  hayranlığımı daha da pekiştiriyordu." 
Anılarının birinci cildinde Zaza  ile aralarında başlayan arkadaşlığı böyle anlatır. Son cildinde ise yeniden bu  konuya değinir, "Özellikle Zaza sayesinde yüceltilmiş burjuvazinin nasıl nefret  edilecek bir şey olduğunu keşfettim. Bu kesime karşı her durumda karşı  çıkabilirdim, ama maneviyatım yanlıştı, boğucu bir uyumculuğum, kibirliliğim ve  etkisini sadece yüreğimde değil gözyaşlarımda da gösteren sıkıcı bir baskıyla  yetişmişliğim vardı. Hastalık derecesinde kibirli bir şekilde düşmanca güçlere  karşı koyma eğilimim vardı. Fakat Zaza'ya olan hayranlığım buna engel oldu. O  olmasaydı belki daha 20 yaşındayken dostluğa ve sevgiye duyarlılığı, yani bu  duyguları uyandırabilen tek uygun tavrı benimsemek yerine, sürekli kuşku duyan  ve hayatı kendisine zehir eden biri olurdum herhalde..." 
Simone Zaza'yı  kazanmaya çalışır. İki kız arasındaki dostluk, "ruhsal alışverişin ve her gün  birbirini anlamanın zevki"ni tattırır. Ve bu da Simone'un evdeki cici kız rolünü  kaybettiği zamanın tam ortasına denk düşer. Fransızların bu yıllar için dediği  gibi, çocukluktan gençliğe geçilen "nankör dönem"e girmiştir. 
Simone'un  sivilceleri vardır. Vücudu değişime uğramaktadır. Bir aile toplantısı nedeniyle  vücudu bandajlanır, çünkü aslında çocuksuluktan öteye gitmeyen göğüsleri yeni  elbisesi altından gerekmeyecek şekilde belli olmaktadır. Babası en büyük kızının  salak gibi, sıkılgan bir şekilde ortaya çıkmasından dolayı düş kırıklığına  uğrar. "Kadınlarda güzellik ve zarafet arardı babam," der Simone. Fakat kendisi  o yıllarda, küçük bir kız ile bir kadın arasında kalmış, son derece mutsuz bir  yaratıktır sadece. 
Bu zaman içinde tek tesellisi Zaza ile olan  arkadaşlığıdır. Evde anne ve babasıyla ilişkisi gittikçe zorlaşmaktadır. "Bu  böyle yapılır" ve "bu yapılmaz", Simone'un annesinin ağzından düşmeyen iki  cümledir. Ayrıca annesi onun tüm mektuplarını da okur. Öteden beri Simone'un  okudukları sürekli denetlenir ve genç kızın herhangi bir yere yalnız gitmesi söz  konusu bile olamaz. Simone henüz karşı çıkmasa da, düşmanca hisler beslemeye  başlamıştır. 
Baba evindeki zincirlerini kıran ilk ve en önemli değişimi  on dört yaşındayken yaşar: İnancını yitirir. Katolik kilisenin kurallarına  yıllarca nasıl uyduysa, şimdi aynı şekilde şartsız olarak bu inancı  reddetmektedir. Ve bunda ısrar eder, "İnançsızlığımızdan hiçbir zaman kuşku  duymadım," diye vurgular durmadan. Zaza ile gelecek üzerine uzun sohbetler  yapar. Zaza daha sonra çocuk sahibi olacağına inanmaktadır. Simone  şaşırmıştır!
"Çocuk sahibi olmak, onların da çocuk sahibi olması; sonsuza  kadar hep aynı nakaratı tekrarlamak demek..." Fakat Simone sürünün dışında  kalmak ister. "Ben ünlü bir yazar olmak istiyorum," diye yazar on beş  yaşındayken bir sınıf arkadaşının hatıra defterine. Yazmak onun için "ölümsüz  olmak" demektir. "Beni seven bir Tanrı yoktu artık. Fakat ben milyonların  kalbinde bir alev gibi yanmaya devam edecektim." 
Genç Simone'un  özelliği, tüm düşüncelerinin sadece kendine özgü sorunları etrafında dönmesidir.  Ergenlik çağında seçme ve seçilme hakkı elde etmek için mücadele eden kadınları  duyar. Fakat bu onu ilgilendirmez. Kadınların sorunları onu kesinlikle  ilgilendirmemektedi
Bu görüşü daha uzun yıllar  etkinliğini korur. Babası mesleki planlarına destek verir. Sık sık kızlarına  şöyle der: "Sizler belli ki evlenmeyeceksiniz. Çeyiziniz de yok. Bu da  çalışacaksınız demektir." Simone ancak saygın bir işte çalışmaya kendisini  adayabilecektir.
1925'te liseyi bitirdikten sonra Neuilly'de Sainte-Marie  Enstitüsü'nde filoloji, Katolik Enstitüsü'nde matematik, sonra da Sorbonne'da  felsefe öğrenimi görür. Hâlâ evde oturmaktadır ve parasal olarak ailesine  bağımlıdır. Annesi hâlâ ne giymesi gerektiğine karar verir ve öğrenimini  bitirmesinden bir yıl öncesine kadar bir erkek eşliğinde dışarıya çıkmasına izin  verilmez. Hele yalnız başına kat'iyen. Yaşamının akışı kontrol altındadır.  Kendisini kafeste hissetmektedir. Yirmi yaşındayken günlüğüne ümitsiz bir  durumda şunları yazar: 
"Böyle devam edemez! Ne istiyorum ben? Ne  yapabilirim? Hiçbir şey ve yine hiçbir şey. Kitabım? Kendini beğenmişlik sadece.  Felsefe? Yeterince okudum. Aşk? Bunun için çok yorgunum. Ve üstelik daha yirmi  yaşındayım ve yaşamak istiyorum!" Bir Genç Kızın Anıları'nda "burjuva" olarak  yetiştirildiği dünya görüşünden kopuncaya kadar sürdürmek zorunda kaldığı zorlu  savaşı anlatır.
1929, onun için önemli bir yıl olur. 21 yaşında felsefe  diplomasını alır ve elli yılı aşkın bir süre hayat arkadaşı ve meslektaşı olacak  Jean-Paul Sartre ile tanışır. Ve Zaza'yı kaybeder. En iyi arkadaşı ölmüştür.  Hangi hastalıktan öldüğü tam olarak açıklanmaz. Simone, Zaza'nın her şeye egemen  baba evine karşı verdiği kahredici -kendisinin de uzun yıllar çektiği-  savaşımdan dolayı tükenip yaşamını yitirdiğinden emindir. 
Simone de  Beauvoir'ın Jean-Paul Sartre ile ilişkisinde birçok şey Zaza ile arasındaki  ilişkiyi anımsatır. Kendisi gibi felsefe öğrenimi gören Sartre'ı, bitirme  sınavlarına hazırlık döneminde tanır. Kısa bir zaman sonra şunu anlar: "Sartre  on beş yıl önce arzuladığım ve kendime vaat ettiğim insandı. Büyülendiğim her  şeyin bir nevi tecellisi olan insanın ikiziydi. Onunla her şeyimi  paylaşabilirdim." Sömestr tatilinde Sartre onu taşrada ziyaret  eder.
Simone bu konuda, "Ağustos başında ondan ayrıldığımda, hayatımdan  bir daha çıkmayacağını biliyordum," der. İkisi de üniversitede kendilerine  felsefe dersi verme yetkisini tanıyan "agregation" denen bir tür sınavı birlikte  geçerler. Tanışmalarının başında burjuva aile hayatından vazgeçip ayrı oturmaya  karar verirler. Çocuk yaparak birbirlerine bağımlı olmak istemezler. Kurdukları  ve 1980 Nisan'ında Sartre'ın ölümüne kadar süren ilişkileri efsaneleşmiştir.  
Entelektüel alanda da, onlar kadar birbirini tamamlayan bir çift yoktur.  Yazdıklarını birbirlerine değerlendirtmeden yayınlamamışlardı
"Onun,  hayatımda hiç kimsenin giremeyeceği bir yeri var," demiştir Sartre, Simone  hakkındaki bir röportajda. "Birbirimizle tamamen aynıyız. Başka türlü beraber  olamazdık. Öyle bir kadın buldum ki, benim gibi bir erkeğe benziyor. Bana göre  kadının gerçek yeri budur." Simone de Beauvoir da, onun için şöyle der: "Benim  ona yardım ettiğim gibi Sartre da bana yardım etti. Fakat ben sadece onun  sayesinde yaşamadım." 
Buna rağmen Beauvoir bugüne kadar hep "Sartre'ın  hayat arkadaşı" olarak nitelenmiştir. Sartre'ı, Beauvoir'ın hayat arkadaşı  olarak adlandırmak kimsenin aklına gelmemiştir. 
Simone de Beauvoir 1943  yılında ilk romanı Konuk Kız'ı yayınladığında öğretmenliğe son verir. Daha sonra  serbest yazar olarak yaşar. 
1946'da, yaklaşık yirmi yıl sonra yeni  feminizmin ayak basabileceği zemini oluşturan bir çalışmaya başlar. İkinci  Cinsiyet (Le Deludeme Sexe) adını verdiği ve "bunun üzerinde çalışırken  çevremdeki her şey değişikliğe uğruyordu," dediği bir kitap yazar. Kırk yaşına  merdiven dayadığı bu zamana kadar toplumumuzda bir kadın olarak, kendi durumu  hakkında hiç düşünmemiştir. Mesleği gereği saygınlar arasında yer alır.  Kendisini erkekler tarafından benimsenmiş hisseder. Ve kendisini istisna bir  kadın olarak kabul eder. "Buna rağmen bir erkek gibi yetiştirilmediniz," der  Sartre ona; "bunu tam olarak araştırmak gerek." 
Simone de Beauvoir her  şeyi dikkatle araştırır ve bir keşifte bulunur: "Dünya bir erkekler dünyası.  Gençliğim efsanelerle, erkekler tarafından yaratılmış efsanelerle beslenmiş. Ve  ben sanki bir erkekmişim gibi, buna hiçbir şekilde karşı çıkmamışım."  
İlgisi öylesine büyüktür ki, kadın cinsiyle ilgili efsaneleri daha  yakından incelemeye karar verir. 1946 Ekim'inden 1949 Haziran'ına kadar bu kitap  üzerinde çalışır, "İnsanın kırk yaşında birdenbire daha önce görmediği ve gözüne  çarpmadığı bir dünya görüşünü keşfetmesi tuhaf ve heyecan verici. Kitabımın  açıklığa kavuşturduğu yanlış anlamalardan biri, benim kadınla erkek arasındaki  her türlü farkı inkâr ettiğime inanılmasıdır. Tam aksine. Yazarken cinsiyetleri  neyin ayırdığını anladım. Bu farklılığın doğal koşullardan değil, kültürel  koşullardan kaynaklandığını savunuyorum."
Simone de Beauvoir'ın  çalışmaları sırasında gördüğü gerçek bir cümleyle açıklanabilir: "Kadın olarak  dünyaya gelinmez, kadın olunur." Simone de Beauvoir İkinci Cinsiyet"} kesinlikle  bir iddialı yapıt olarak yayınlamamıştır. Bu çalışma aslında tamamen entelektüel  ve kuramsal bir çalışmadır. Kitabın yayınlanmasından sonraki sert tepkiler ve  bayağı suçlamalar onu daha da fazla şaşırtır. Tatminsiz, frijit, erkek düşmanı,  sevici olduğu, yüz defa kürtaj yaptırdığı, hatta sakladığı bir çocuğu olduğu  gibi suçlamalara maruz kalır. İlerici olarak bilinen bir üniversite profesörü  kitabı okurken fırlatıp atar.
Zihinleri karıştıran gerçek, Simone'un  konularına soğukkanlı, tarafsız ve rahatça yaklaşmasıdır. "Yaralı bir ruhun  kızgınlığını, feryadını daha duygusal bir yaklaşımla algılayabilirlerdi. Fakat  benim tarafsızlığımı bağışlamıyorlar, aksine tarafsızlığımı anlamıyormuş gibi  davranıyorlar."
Simone de Beauvoir kitabını bir ümitle bitirir; "erkeğin  görevi mevcut dünyadaki özgürlük imparatorluğunun başarıya ulaşması için  yardımcı olmaktır. Bu en yüce zaferin kazanılabilmesi için, diğer şeylerin yanı  sıra, kadın ve erkeğin doğal farklılıklarına art niyet olmaksızın kardeşçe  bakarak yaklaşmaları zorunludur."
Bunları 1949'da yazmıştır.  
Kadınlığımın Hikâyesi kitabının son cildinde, 1972'de vaktiyle  "kadınların yakında zafere ulaşacaklarına inanmakta" aceleci davrandığını  söyler. 
İkinci Cinsiyet kitabı 1968-69 yıllarında Kadınların Kurtuluşu  (Women's Liberation) hareketi ortaya çıktığında yeni Amerikan feminizminin  kuramsal altyapısını oluşturur. Bu kitapta şimdi bilinen her konuya ilişkin  tasarımlar vardır. Bunlar 1968 Mayıs'ında mevcut düzene karşı öğrenci  ayaklanması başladıktan sonra kadınların özgürlük hareketlerinde birleşen  Fransız feministleri tarafından da kabul edilir.
Simone de Beauvoir ilk  kez 1970 yılında bir "feminist" olduğunu açıklar. Uzun bir süre, özerk bir kadın  hareketine karşı çıkmıştır. Sosyalist bir devrime ve bunun sonucunda da kadın  sorunlarının kendiliğinden çözüleceğine inanmaktaydı. Anılarının son cildinde  belirttiğine göre, bunun için feminizme sığınmaktan kaçınmıştır.  
"Gerçekte, 1950'den beri hiçbir şey elde edemedik," der. Sorunlarımızı  çözmek için sosyalist devrim yeterli olmayacak." Kendisi için bundan çıkardığı  sonuç şudur: "Bugün feminizmden, kadınların özel talepleri için (sınıfsal  çatışmaya paralel) savaşılmasını anlıyorum ve kendimi de feminist olarak  niteliyorum." 
1971'de Paris'te kürtaj yasağına karşı ilk büyük gösteri  için sokağa inen kadınlar arasında yer alır. O zamandan itibaren Fransız kadın  hareketlerine aktif olarak katılır. 
1976'da (Alman feminist) Alice  Schwarzer ile yaptığı bir röportajda feministlerden çok şey öğrendiğini söyler.  "Benim birçok görüşümü radikalleştirdiler. Ben, erkeklerin dünyasında yaşamaya  alışmıştım. Oldukları gibi: Yani baskıcı. Ben, şahsen bu baskıyı henüz fazla  çekmedim sanıyorum. Çoğu kadın için tipik köle işi olan işleri tanımam, asla  anne, asla ev kadını olmadım. Mesleğimde de saygınlar arasındaydım. Çünkü benim  zamanımda felsefe öğretmenliği yapan kadın azdı. O zaman erkekler tarafından da  benimseniyordu insan. Ben istisna bir kadındım ve bunu kabullendim. Bugün  feministler (erkekler için) bahane oluşturacak bir kadın olmak istemiyorlar.  Haklılar da! Savaşmak lazım! Bana her şeyden önce öğrettikleri, uyanık olmak.  Hiçbir şeyi kaçırmamak! En basit şeyleri, o alıştığımız günlük seksi bile. Bu  daha kullandığımız dille başlıyor." 
Simone de Beauvoir bu yüzyılın  başında doğmuş, roman ve otobiyografi şeklinde, bu yüzyılda kadın olarak  yaşamanın ne demek olduğunu anlatmıştır. 
Son yapıtlarından biri olan  Yaşlılık'ta bugünün genç huzursuz insanlarını, yaşlı ve aynı derecede huzursuz  insanlara bağlayan köprüyü kurmuştur. "Toplum bireylerle sadece kendisine  faydalı olduğu ölçüde ilgileniyor. Gençler bunu biliyor. Onların bu sosyal  yaşama atıldıkları andaki korkusu, yaşlıların toplumdan dışlandıkları andaki  korkusuyla aynıdır. İki dönem arasında sorunlar, günlük rutinlerle örtbas  ediliyor. İkisinin arasında bir makine çalışıyor ve insanları öğütüyor; insanlar  da bundan kurtulabileceklerin
 
http://forum.dostlukgirdabi.com/
* Sevdiklerinize ve dostlariniza eKart gönderin
http://ekart.dostlukgirdabi.com/
* ePosta adresiniz bounce (geri dönme) durumuna dustugunuzde ne yapabilirsiniz? Bakiniz http://www.dostlukgirdabi.com/content/view/11/25/
KURALLARIMIZ
1 - Gunde en fazla 3-4 eposta gönderiniz.
2 - Göndereceginiz eposta boyutunun 500 Kb'i gecmemesine özen gösteriniz..
3 - Virus, truva icerebilen exe vs. uzantili dosya iceren, ahlak kurallarina uymayan ve reklam amacli gönderiler yayinlanmayacaktir.
4 - Gönderdiginiz epostalarinizda "<<< >>>>" gibi isaretlerin olmamasina özen gösteriniz, veya okunmasini daha rahat hale getiriniz.
5 - G�nderilen iletilerle ilgili sorumluluk gönderene aittir. Elestirilerinizi lutfen gönderene yapiniz.
6 - ePostaniz yayinlanmamissa mutlaka daha önce yayinlanmistir ya da grup duzenine uygun degildir.
Tesekkurler,
Dostluk Girdabi
http://www.DostlukGirdabi.com
 
 Change settings via the Web (Yahoo! ID required)
Change settings via email: Switch delivery to Daily Digest | Switch format to Traditional
Visit Your Group | Yahoo! Groups Terms of Use | Unsubscribe
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder