SONER YALÇIN / HÜRRİYET - 18 Nisan 2010
Türkiye’de son dönemde sık karşılaştığımız “moda” bir söylem var. Dinsel öğelere ağırlık veren bu söylemin hedefinde laiklik var. Laikliği, -salt bize özgüymüş gibi- Kemalist Devrim’in “icadı” gösteriyorlar! Ve hep takdir ederek Japonya örneğini veriyorlar: “Geleneklerini hiç değiştirmeden Batı medeniyetinin sadece kendilerine yarar teknolojisini aldılar. Bizde türban yasak ama Japon kadınları hâlâ kimono giyiyor.” Gerçekler öyle mi, yoksa saptırma mı? Ya da bilgi yetersiz mi? Bakalım...
ÖNCE iki Japon olgusunu yazayım:
Bir, Japonya  ulus-devlettir.
İki, Japonya laiktir...
Japonlar pek anlaşılmadıkları
Japonları “bu hale” getiren, “anlaşılmaz” kılan bir  asırdır sürdürdükleri hızlı uygarlaşma serüvenleridir.
Geliniz Japonya’nın bu  süreçteki din-devlet ilişkilerine göz atalım, laiklik toplumsal yaşamın nirengi  noktası nasıl oldu, laik hukuk düzeni nasıl kuruldu,
Türkiye Cumhuriyeti’nden  bambaşka bir model miydi bu, hepsine bir bakalım.
Japon  Anayasası’ndaki laiklik maddeleri 
En sonda yazacağımı başta belirtmek istiyorum:
Japon Anayasası’nın  laiklikle ilgili bazı hükümlerini aktaracağım:
Madde 20) Herkesin inanç özgürlüğü  vardır. Hiçbir dinsel kurum Devlet’ten ayrıcalıklı muamele göremez ve siyasi  yetki kullanamaz. Hiçbir kimse dinsel törenlerde, etkinliklerde ve gösterilerde  yer almaya zorlanamaz. Devlet ve organları, dinsel eğitimin ya da diğer dinsel  etkinliklerin dışında kalacaktır.
Madde 89) Kamuya ait bulunan para ya da  mülk, herhangi dinsel kurum ya da örgütün çıkarı ya da desteklenmesi için ya da  kamu denetiminde olmayan hiçbir eğitim ya da yardım faaliyeti için harcanamaz,  tahsis edilemez.
Soru şudur: Her fırsatta Japonya örneğini veren  “muhafazakâr modernite” çevreleri, Japonların bu iki anayasa maddesini kabul  ediyorlar mı?
Yani...
Varlar mı; Diyanet İşleri Başkanlığı’nı  kaldıracak bir açılıma?
Varlar mı; zorunlu din derslerine son verecek bir  açılıma?
Varlar mı; okul müfredatında hiçbir dinsel öğenin bulunmamasını  sağlayacak bir açılıma?
Varlar mı; dinin devlet çatısı altına sokulmasına  karşı çıkacak bir açılıma?
Madem sürekli Japonya’yı telaffuz ediyorlar,  Japonya’yı örnek gösteriyorlar, varlar mı Japon açılımı yapmaya?
Unutmadan  yazayım, Japonlar, dinsel toplulukların özgürce faaliyet göstermesine izin  vermiyor değiller. Ama bunların denetimini valiliklere ve Milli Eğitim  Bakanlığı’na bırakıyorlar. Devletin bir kuruşunu da bunlara  vermiyorlar.
Evet, laiklik konusunda kimonoya kanıp Japonya örneğini verenler  keşke biraz araştırma yapsalardı. Keşke, bir dönem Japonya’da futbol oynayan  (futboluyla değil ama Japonlara benzeyen yakışıklılığıyla bu ülkede hayli  popüler olan) İlhan Mansız’a sorsalardı!..
Attilâ İlhan’ın  yanılgısı
Peki...
“Gelenek ve göreneklerini bırakmadan Batı’dan sadece teknolojiyi  alarak çağdaş bir ülke olmayı başaran Japonya” söylemi nasıl doğdu?
Soruyu  yanıtlamadan önce iki parantez açmalıyım:
1) Bu  görüş salt dincilere ait değildir. Rahmetli Attilâ İlhan da “Hangi Batı”  kitabında benzer bir iddiada bulundu: “(...) Elin Japon’u çıkmış, hiçbir  şeyini değiştirmeden, sadece ekonomik ve teknolojik gelişme sürecini kendi  yapısında yaratarak Batı düzeyini yakalamış, dibini kurcalayan yok! Adamlar  Japon gibi yazıyor, Japon gibi yaşıyor, Japon gibi ölüyorlar ama Batı’yı  geçiyorlar. Japon’un yaptığını biz yapamamışız.” (s. 19)
Bunları yazan  Attilâ İlhan’ın da Japon modernleşmesini tam bildiğini yani, “dibini  kurcaladığını” sanmıyorum! Bu konuya devam edeceğim.
2) Muhafazakâr söylemde sıklıkla tekrarlanan “gelenek-görenek” vurgularına  dikkatinizi çekerim. Kemalist Devrim çağdaşlaşmayı hedeflerken, gelenek ve  göreneklere düşmanlık mı yaptı? Ayrıca gelenek ve görenekten ne kastediliyor?  Eğer Japonya örneği verilmek isteniyorsa, bu Japonya’nın hiç tanınmadığı  anlamına geliyor.
Mesele kimono giymekse bu yerel kıyafet artık sadece  düğünlerde-derneklerde giyiliyor. Tıpkı bizim Anadolu’daki yerel kıyafetlerin  düğünlerde giyilmesi gibi... Ayrıca çağdaşlaşma kılık kıyafete  indirgenebilir mi? Hep böyle bir hata yapılıyor.
Diyelim ki öyle olsun, Japon gelenek ve göreneklerinin değişmediğini kim  iddia ediyor? 19’uncu yüzyılda feodal (“Han” denen derebeyi sistemi) Tokugawa  rejimini yıkan, Meiji Devrimi’nin ne yaptığı biliniyor mu? Bu devrim neden  kendine “Uygarlık-Aydınlanma” (Bunmei Kaika) sloganını seçti?
Konunun iyi  anlaşılması için örnekler sıralamalıyım:
Örneğin, 1871’de, sınıfsal bir simge olan giysi ve saç şekli konusuna  özgürlükler getirildi. Evli kadınların kaşlarını tıraş etme ve dişlerini  siyaha boyama zorunluluğu kaldırıldı. Erkeklerin en katı kuralı olan samuray  tipi saç biçimi yasaklandı. Memurlara, askerlere Batılı giyim tarzı şart  koşuldu. Kimono reform geçirdi.
Japonlar balolarda, eğlence kulüplerinde dans  etmeye başladı.
Batı usulü takvime geçildi. Harf devrimiyle Çin harfleri Japonlaştırıldı.  Hukuk, eğitim, mimarlık, ulaşım vb. değişimlere girmeye gerek var  mı?
Bakınız, konu konuyu açıyor, burada salt “üstyapı”dan bahsediyoruz  ama onu belirleyen iktisadi/“altyapı”dan hiç bahsetmiyoruz. Geleneği göreneği  belirleyenin ne olduğu belli değil mi? Solcu Attilâ İlhan’ın Japonya  değerlendirmesi bu nedenle “yüzeysellikten” kurtulamıyor. Neyse, rahmetliyi  hayırla anıp, “geleneklerini bırakmadan Batı’dan sadece teknolojiyi alarak  çağdaşlaşan Japonya(!)” söyleminin nasıl basit bir şekilde doğduğuna  bakalım...
Japonya’da bir  Türk ajan
Abdurreşid İbrahim Efendi bir seyyah idi. Kimine göre ise Teşkilat-ı Mahsusa  ajanıydı. Rusya/Sibirya doğumluydu. Rusların Müslümanlara yaptıklarını hiç  affetmedi. Zaten bu nedenle Osmanlı’ya sığınmıştı.
Japonların, 1905’te  Rusya’yı yenmesine hayranlık duyup bu ülkeye gitti.
Dönüşünde gözlemlerini  Basiret Gazetesi’nde yazdı: Müslümanlığın emrettiği ne kadar iyi huy varsa  Japonlarda hepsi vardı! “İslamlığın bütün feyzli ruhu Buda şekline bürünmüş de  orada kendini göstermiş.”
Japonlar ahlaklarını bozmadan “garp  medeniyetini” almışlar ve diğer “maskaralıkları
Ve  bugün bile sürdürülen bu tartışmalar hâlâ Abdurreşid İbrahim Efendi’nin  söylediklerini temel alıyor. Kimse de “Bu ne kadar doğrudur”  demiyor.
Halbuki..
Japonya çağdaş medeniyete ulaşabilmek için tepeden  inmeci kamusal davranış kurallarını elzem görüp geleneğini ve göreneğini yıktı.  Realite budur.
Bugün bile Türkiye’de, Japonya’nın iktisadi, siyasi ve  toplumsal tarihi dönüşümünü ele alan kitap sayısı ne yazık ki parmakla sayılacak  kadar azdır. Prof. Bozkurt Güvenç, Prof. Selçuk Esenbel gibi hocalarımızın  çalışmaları olmasa, seyyah Abdurreşid İbrahim Efendi’nin sözlerini bugün hâlâ  doğru kabul edeceğiz. Gerçi TV’de gözümüzün içine bakarak aynı nakaratı  tekrarlayanlar da yok değil ya...
Meiji devrimi Kemalist devrime benziyor  mu
 
- 1868’de “Zengin Devlet-Güçlü Ordu” şiarıyla  gerçekleştirilen Meiji Devrimi Japon çağdaşlaşma hareketinin  başlangıcıdır.
- Japonya ve Osmanlı hemen hemen aynı süreçte Batı’yı  model alan Batılılaşma atılımlarını yoğunlaştırdılar. Ancak Meiji Devrimi,  Osmanlı Tanzimat döneminin ıslahatından çok, Kemalist Devrim’e benzemekteydi.  İlginçtir, Meiji Devrimi Japonların ilk medeniyet projesi olurken, Kemalist  Devrim bizim topraklarımızda çağdaşlaşma yolunda atılan son adım olarak kaldı.  Bir de yetmezmiş gibi, Kemalist Devrim yıllardır gerileme sürecine sokuldu. İki  ülke arasındaki bu fark, bugünün iki ülkesi arasındaki gelişmişlik farkını  göstermektedir.
- Meiji Devrimi ve Kemalist Devrim’in hedefleri ortaktı:  Yabancı güçlerle savaşarak, iktisadi ve siyasi bağımsızlıktan yana ulusal  devleti kurmak.
- Her iki devrim de gücünü askerden aldı. Reformları  tepeden inmeydi.
-  Eklektik bir kültür yaratıldı. Batılı kıyafet giymek zorunlu hale  getirildi.
- Her iki devrimden önce, köylüler için derebeyinin  kölesi/mensubu olmak önemliydi. Devrim sonrasında çağdaş birey olma yolunda  adımlar attı.
- Her iki devrim de eğitim reformlarına büyük önem  verdi. Her ikisi de eğitim sistemini Batı’dan aldı.
- Her iki devrim de  kapitülasyonları kaldırdı.
- Homojen bir toplum yapısına sahip  Japonya, etnik sorunlarla hiç karşılaşmazken, Kemalist Devrim sürekli bunlara  karşı aydınlanma mücadelesi verdi.
- Keza benzer farklılık din alanında  da vardı:
Budist din adamı Mokurai Shimachi 1872’de Batılı ülkelerdeki din  anlayışını araştırmak için geziye çıktı. Gördüğü ülkelerdeki din özgürlüğü ve  laiklik anlayışından etkilendi. Japonya’ya döndüğünde bu konuda yazılar yazdı,  görüşmeler yaptı. Bu Japonya için milat oldu.
Laiklik, Japonya’da pek  sorunla karşılaşmadı.
Çünkü:
Bildiğiniz gibi İslamiyet, hayatın her  aşamasına nüfuz eden kapsamlı güçlü, tektanrılı bir din. Japonya’da ise din,  çoktanrılı ve toplum üzerinde hiç etkili değil. Yani “kutsallaştırılmış”,  dokunulmaz bir gelenek yok... Din, sadece ahlak öğretilerinden ibaret. Ülkedeki  Budizm ve Konfüçyanizm ile Japonya’nın en eski ve yerli inancı Şintoizm  kaynaşmış durumda. Buna zaten “halk dini” diyorlar.
Dinin  Japonya’daki etkisini göstermek için örnek vermeliyim: Japonya’da din  örgütlerine üye Japon sayısı, ülke nüfusunun iki katı. Yani bir Japon kendini  iki-üç dine mensup görebilmekte!
Zaten, düğün törenleri Şinto, cenaze  törenleri Budist geleneklere göre yapılıyor!
Japonların “Şinto doğar Budist  ölürüz” sözleri ünlüdür.
Sonuçta Japonlar, Kemalist Devrim’in karşılaştığı  sorunlarla hiç yüz yüze gelmediler.
Bu nedenle laiklikle ilgili hiçbir  tartışmaları yok. Bir Japon’a “Laiklik nedir” diye sorarsanız, şaşırıp  kalacağından emin olabilirsiniz.
Nedense sadece bizim ülkemizde laiklik  sürekli “modernite sorunu” olarak gündeme getirilmektedir. Üstelik bunu dile  getirenler, Japonya’yı örnek verenler ne yazık ki konuyu  bilmemektedirler.
Neymiş Japon kadını hâlâ kimono giyiyormuş, bizde ise  türban yasakmış!
Tokyo ve Osaka’da bulundum. Japon kadınlarının Batılı  kadınları kıskandıracak biçimde tasarım kıyafet giymelerini hayranlıkla  seyrettim. Bir tek kimono giyen kadın görmedim.
Tartışmaya gerek yok,  dünyanın en zengin ülkelerinden Japonya “uygarlaşma sürecini” tamamladı. Ya biz?  Biz hâlâ laikliği tartışıyoruz...
http://forum.dostlukgirdabi.com/
* Sevdiklerinize ve dostlariniza eKart gönderin
http://ekart.dostlukgirdabi.com/
* ePosta adresiniz bounce (geri dönme) durumuna dustugunuzde ne yapabilirsiniz? Bakiniz http://www.dostlukgirdabi.com/content/view/11/25/
KURALLARIMIZ
1 - Gunde en fazla 3-4 eposta gönderiniz.
2 - Göndereceginiz eposta boyutunun 500 Kb'i gecmemesine özen gösteriniz..
3 - Virus, truva icerebilen exe vs. uzantili dosya iceren, ahlak kurallarina uymayan ve reklam amacli gönderiler yayinlanmayacaktir.
4 - Gönderdiginiz epostalarinizda "<<< >>>>" gibi isaretlerin olmamasina özen gösteriniz, veya okunmasini daha rahat hale getiriniz.
5 - G�nderilen iletilerle ilgili sorumluluk gönderene aittir. Elestirilerinizi lutfen gönderene yapiniz.
6 - ePostaniz yayinlanmamissa mutlaka daha önce yayinlanmistir ya da grup duzenine uygun degildir.
Tesekkurler,
Dostluk Girdabi
http://www.DostlukGirdabi.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder