3 Şubat 2010 Çarşamba

[Dostluk Girdabi] - TEYPLİ & KASETLİ YILLAR

 

Dünyanın heryerinde olduğu gibi memleketimize de “ses kaydetme kültürü”, ilk defa gramofonlarla girdi. 20. yüzyılın hârikası olarak lanse edilen ve taş plak yuvasıyla, oldukça iri bir şemsiyeyi andıran hoparlör görevi gören aparatıyla, zengin evlerinin salonlarının baş köşelerini süsleyen g...ramofonlar 1950’lere kadar bu kıymetlerini kaptırmadı, ancak bu tarihlerden itibaren gramofonun yavrusu olarak tâbir edilebilecek olan pikapların üretilmesiyle son derece hızlı bir şekilde gözden düşerek antikacılardaki yerini aldı.

Pikaplar da gramofonlar gibi müzik dinlettiren ev aletleri olma özelliklerini, 1960’larda ortaya çıkan makaralı teyplerle birlikte bir süre boyunca ortak götürdükten sonra, kalıp sabun büyüklüğündeki ve ebadındaki asıl kasetlerin ağababası diyebileceğimiz ilk nesil kasetler piyasaya sürüldü. Bu hantal kasetlerin bir diğer özellikleri mobil olarak da kullanılabilmeleriydi. Eski Plymouth, Dodge, Desoto, Chrysler... taksi ve dolmuşlarla, minibüslerin torpido gözlerinin hemen yanına monte edilen hantal teyplerde, dönemin revaçta olan parçaları eşliğinde İstanbullular kentiçinde seyahat etmenin ayrıcalığını yaşamaya başladılar.

Evlerde ise halen pikap ve teyplerden müzik dinleme geleneği devam etmekteydi. 1970 senesinde bizimkiler de bu rüzgârdan etkilenerek evimize “Siera” marka makaralı bir teyp almaya karar verdiler. Ailecek toplanıp çıkılarak Fatih Fevzipaşa Caddesi'ndeki mağazadan hep birlikte gidilip satın alınan "Siera", hepi-topu birbuçuk kilometrelik yoldan dönüleceği vakit, sarsılmasın diye taksi tutularak binbir ihtimamla sağsalim halde eve getirildi. Rahmetli anneannem şoförün yanına kurularak, bagaja konulmasına kesinlikle ve de şiddetle karşı çıktığı teyp kutusunu bir evlât özeniyle kucağına oturttu, bizleri de arka koltuğa (O günkü halimizi görenler, herhalde karton kutunun içinde 250'şer gramlık külçe altın kalıpları falan taşıdığımızı zannetmiş olmalılar). Şoför, yolda hızlı gitmemesi konusunda uyarıldı, ses kayıt cihazımıza mazallah yolda bir halel gelmesin diye...

Eve girilince vitrinin üzerindeki tahta kasalı emektar radyomuz biraz ileriye itildi ve boşalan yerine Siera teyp konuldu ihtimamla. Daha Peder beyin akşama eve gelmesi bile beklenmeden... Belki de O’na sürpriz olarak mı alınmıştı, hatırlayamıyorum... Teknoloji harikası (!) bu alet, aslında sadece ileri, geri, çal, pause ve kaydet isimlerindeki 5 tuştan ibaretti. Üzerinde yatay konumda yaklaşık 10-12 santim çapında iki plastik makara vardı. Simetrik olarak yerleştirilmiş olan makara yuvalarına bunlar takıldıktan sonra, içindeki kahverengi bantın ucu teybin tam ortasında bulunan ses kristalinden geçirilerek boş makaraya tutturuluyor, sonra da “çal” düğmesine basılınca makarada kayıtlı olan müzik, kristale temas ettikçe ses vermeye, çalmaya başlıyordu.

Dolu makaradaki bant yavaş yavaş boş makaraya aktarılıyor ve sonu gelip bittiğinde de tersyüz edilerek, bu sefer öbür cihetine kaydedilen kısım devreye giriyordu. Ama kartuşları son derece özenle tersyüz etmek gerekliydi. Aksi taktirde bant kopabilirdi. Bu yüzden validem bir makarayı, teyzemse diğer bir makarayı tutarak aynı anda senkron bir ekip çalışması göstererek bu değişimi gerçekleştirmekteydiler.

Ancak o senelerde makaralara kayıtlı hazır müzikler yaygın değildi. Belki de vardı ama çok pahalıydı ve bizimkiler sadece Ajda Pekkan’ın şarkılarının olduğu biri dolu, üçü de boş makara satın almışlardı teyple birlikte... O senelerde Telif Yasası felân yok tabi, elektronik eşya satıcısı da, Ajda Pekkan’ın parçalarından derlediği seçmeleri muhtemelen bir pikaptan kaydetmişti.

Teybe 30 santimden fazla yaklaşmam kesinlikle yasaklanmıştı. Çalarken de, çalmazken kapalı halde dururken de... Aldığımız gün öğlenden akşama kadar Ajda Pekkan’ın 20’şer dakikadan toplam 40 dakikalık ses kayıtları üçer defa dinlendikten sonra bıkıldı. Validem mutfağa bulaşık yıkamaya, anneannemse arka odaya akşam nemâzını edâ etmeye gitti ("Nemâz" derdi rahmetli, onun yaşındaki eski İstanbullu hanımlar hep böyle zikrederlerdi nedense namaz kelimesini).

Cihazın yanındaki teyzem, elinde evirip-çevirip durduğu tek yapraktan ibaret kullanma kılavuzunu okurken aniden birşey keşfettiğini farkederek içeriye seslenip annemi çağırdı. Teybin üzerinde birşeylere bastılar, bir kablonun ucunu teybe, diğer ucunu ise cigara paketi büyüklüğünde ama ondan daha kalın, adeta kabaca bir küp görüntüsündeki plastik bir kutuya taktılar. Ardından da beni bu kutuya doğru konuşturdular. 3-4 yaşında olmamın verdiği saflık ve de salaklıkla aklıma gelenleri birbiri ardına yumurtladıkça da birbirlerine bakıp güldüler.

Sonra yeniden bir düğmeye bastılar ki, tam o anda teybin yanındaki hoparlörden; ince sesli, abuk-sabuk bir Türkçe ile konuşmaya çalışan ve arada bir de hançeresinin acemiliğine ve müzik kulağının henüz gelişmemişliğine bakmaksızın, kendini, dönemin meşhur parçası olan “Samanyolu”nu söylemeye zorlayan küçük bir erkek çocuğunun sesi yükseliverdi... Aman Yarabbi!... Yahu bu ses benim sesimdi...

Meğerse bizimkiler doğal olması için bana haber vermeden sesimi kaydetmişler. Öyle bir planlı programlı kayıt yapmışlar ki, en başta kulağıma bizimkilerin fısıldadığı ve benim yüksek sesle tekrar ettiğim “Bugün 9 Ağustos 1970... Ben bilmemkim... 3 yaşındayım...Eeeüüüeeeee!...” ibaresi (Cümlenin en sonunda sarfedilen hafiften şımarıkça kelimemsi eklenti, 3 yaşındaki bir velet için son derece normal bir cümle bitiriliş şeklidir. O yaştaki bir çocuktan TRT spikeri ciddiyeti bekleyemezsiniz haliyle), hayatımda bir teyp bandına sabitlenen ilk ses kaydımdır. Halen durur, aradan geçen senelere rağmen ısrarla bozulmadı...

Takibeden günlerde, yanıbaşındaki emektar radyomuzda çalan her ama her parçanın bir kopyası da teybimizle beraber gelen 3 boş makarayı doldurdu. Sonra bu makaralara birkaç tanesi daha eklendi. Ardından iş tavsadı, teybin ilk günkü özeninden bir miktar ödünler verildi ve benim de teybe dokunabilmem izni çıktı. Elbette ki, bu özgürlüğümü son raddesine kadar kullanmakta gecikmedim ve neredeyse sabahın sekizinden gecenin onuna kadar teypte kayıtlı parçaları dinlemeye ve dinletmeye başladım...

3-4 yaşındaki bir çocuk için oldukça kolay olan kullanımı yalnızca “çal” ve “dur” düğmelerinden ibaret olduğu için, müzik dinleme ve dinletme konusundaki bu hevesim, bizimkilerin “Yeter artık çocuk, illâllah!...”, “Bak, andolsun ki teybi artık camdan aşağıya fırlatacağım!...” serzenişleriyle kimi zaman kısa süreli kesintilere uğrasa da, yine de fırsatını bulduğum ilk vakitte teybin başında bitmeme engel olamadı.

En çok sevdiğim şey de; dönmekte olan dolu makaranın üzerine parmakla hafifçe bastırılınca, makaraların turlarının yavaşlayarak, o anda çıkarttığı müziği ve şarkıcının sesini kalınlaştırmasıydı. Bir keresinde parmağım tam makaranın üzerinde olduğu halde valideme suçüstü yakalanmam ve buna mukabil vakit kaybetmeden güzelce dövülmem sonrasında, bu "iş yavaşlatma" eylemine mecburen artık son vermek zorunda kalmıştım...

Teybin "on" düğmesine basılınca hemen açılmazdı. Takriben 1 dakika kadar ısınması beklenirdi. Düğmelerin üzerinde bulunan küçük bir camlı dikdörtgen göstergenin içi önce beyazlaşır, ardından yeşerir ve bu yeşil rengin üzerinde parlak kırmızı incecik bir çizgi, soldan sağa ve de sağdan sola hareket ettikten sonra, tam ortasına gelip dururdu. İşte o vakit teyp çalmaya hazır hale gelmiş demekti.

Bir de bu teybin ahşap-plastik karışımı kasası mükemmel kokardı. Evet... Deli miyimdir neyimdir ama, burnumu teybe dayayıp bu portakallı sakız benzeri güzel kokuyu koklamadan edemezdim ilk açılırken... Aradan neredeyse 40 sene geçti ama, bizim eski teybin üzerine sinmiş olan o nefis koku halen kaybolmadı... Açtıkça koklarım...

Benden fırsat kaldıkça bizimkilerin radyodan çektikleri ses kayıtlarında; Zeki Müren’den Emel Sayın’a, Erol Deran’dan Muazzez Abacı’ya, Ajda Pekkan’dan Berkant’a, Yıldırım Gürses’ten Beyaz Kelebekler’e, Barış Manço’dan Mediha Şen’e, Ömür Göksel'den Tanju Okan'a, Hümeyra'dan Cem Karaca'ya kadar türlü çeşit sanatçının aranjman, şarkı ve türküleri ile birlikte, Orhan Boran’ın o meşhur “Yuki”si, hatta ve hatta bazen teybin kayıt düğmesinin durdurulması unutularak, farkında olmadan kaydedilen cumartesi öğleden sonra reklâm kuşağının bir kısmı, ondokuz haber ajansının giriş müziği, “Burası 875 nokta dokuz kilohertz... bilmemkaç amperden yayın yapan İstanbul Radyosu, şimdi saz eserlerini dinleyeceksiniz...” benzeri anonslar ve beş kısa bir uzun sinyalden ibaret saatbaşı uyarı anonsu dahi mevcut... Neredeyse 40 sene evvelinin radyo yayınları, teybin manyetik bantları üzerinde vakt-i zamânında yerini almış ve günümüze kadar da bir şekilde gelebilmiş. Artık hafif cızırtılı da olsa...

Teybimiz halen duruyor arka odada. Eskilerin içinde üstüste istiflendiği koca bir kutunun en dibinde... İçinde benim çocukluk seslerimin de bulunduğu geçmişimden, hâtıralarımdan anlık sesleri, rahmetli anneannem ve babamın da dahil olduğu yakınlarımın maalesef artık hayal olan seslerini eski bir ajanda naifliğiyle taşıyarak...

Aman, siz siz olun, evlâtlarınızın seslerini ve fotoğraflarını ve dahi hareketli görüntülerini muhakkak kaydedin, üşenmeyin... Günler bir daha geri gelmiyor, giden yıllar gittiğiyle kalıyor. Artık devir teknoloji devri... Şimdinin çocukları, 15 dakikalık bir ses kaydı ve 25-30 tane siyah-beyaz fotoğrafa konu teşkil olunan sınırlı teknolojik dönemlere göre çok daha şanslılar... Yoksa, büyüdükleri vakit sonra hesabını sorarlar sizden, demedi demeyin...

YAZAN
İbrahim Akın KURTOĞLU
 
 

Saygılarımızla

Gülümser & Haldun Keskin

keskinlergenpa.com

TURKIYE'NIN EVE TESLIM SAGLIKLI DOGAL ALISVERIS SITESI

SİTEMİZE  ÜYE OLUN DÜNYANIN EN GÜZEL SIZMA ZEYTİNYAĞINI KARGO ÜCRETİ ÖDEMEDEN ALIN

__._,_.___
* Tiyatro, Gezi, Gurme ve Fotograf forumlarini ziyaret ettiniz mi?
http://forum.dostlukgirdabi.com/
* Sevdiklerinize ve dostlariniza eKart gönderin
http://ekart.dostlukgirdabi.com/
* ePosta adresiniz bounce (geri dönme) durumuna dustugunuzde ne yapabilirsiniz? Bakiniz http://www.dostlukgirdabi.com/content/view/11/25/

KURALLARIMIZ
1 - Gunde en fazla 3-4 eposta gönderiniz.
2 - Göndereceginiz eposta boyutunun 500 Kb'i gecmemesine özen gösteriniz..   
3 - Virus, truva icerebilen exe vs. uzantili dosya iceren, ahlak kurallarina uymayan ve reklam amacli gönderiler yayinlanmayacaktir.
4 - Gönderdiginiz epostalarinizda "<<< >>>>" gibi isaretlerin olmamasina özen gösteriniz, veya okunmasini daha rahat hale getiriniz.
5 - G�nderilen iletilerle ilgili sorumluluk gönderene aittir. Elestirilerinizi lutfen gönderene yapiniz.
6 - ePostaniz yayinlanmamissa mutlaka daha önce yayinlanmistir ya da grup duzenine uygun degildir.

Tesekkurler,
Dostluk Girdabi
http://www.DostlukGirdabi.com
.

__,_._,___

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder